Sarı sendika!
Sendika, bizim kültürümüze demokrasi gibi batıdan gelen bir kavramdır. Demokrasi, kısaca halkın yönetimde söz sahibi olmasıdır....
Sendika, bizim kültürümüze demokrasi gibi batıdan gelen bir kavramdır.
Demokrasi, kısaca halkın yönetimde söz sahibi olmasıdır. Sendika da çalışanların haklarını koruyabilmek adına kendi aralarında kurdukları örgüttür. Örgüt sözünden korkmayın, o da Türkçe'deki 'örmek' kelimesinden türemiş, bir anlamda batı dillerindeki organizma, Arapça'daki teşkilat kelimelerinin karşılığıdır.
1980 yılında yapılan askeri darbenin ardından, içinde yaşadığımız toplum örgüt kelimesinden ürker olmuştur. Çünkü bu darbe, her türlü örgüte bulaşanın canını yakmıştır.
Dernek, vakıf, sendika… Bunlar örgüttür.
20'inci yüzyıl öncesinde ülkeleri hanedanlar yani aileler yönetirdi. İktidar babadan oğula geçerdi. Saraylarda yaşayan krallar, padişahlar…
Demokrasi ve Cumhuriyet ile birlikte yönetime bir nebze de olsa halk iradesi girmiştir.
**
'Sendika; çalışanların sosyal, ekonomik hak ve çıkarlarını korumak, sorunlarını çözme amacı ile kurulmuş ekonomik öğeler taşıyan, devlet, siyasi parti ve iktidar örgütlenmelerinden bağımsız örgütlerdir.'
Sendikalar, dünyada sanayi devrimi ile birlikte oluşan çalışanların hak arama örgütleridir.
Bir de sarı sendika vardır…
Peki nedir bu 'Sarı Sendika?'
Yönetimi işverenin denetiminde olan sendikadır.
'1899 senesinde Fransa'da bulunan bir fabrikada işçiler greve çıktı. İşveren, grevi kırmak amacıyla, kendi denetimi altındaki başka bir sendikayı destekledi. İşverenin desteklediği sendika, cephesi sarı boyalı bir binada bulunuyordu. İşçiler, grevi yürüten sendikayla, işverenin emri ile grevi kırmaya çalışan sendikayı ayırmak için, sarı renkli binadan yola çıkarak diğer sendikaya 'sarı sendika' demeye başladılar. İşveren sendikası da bu terimi kabul etti, ardından 'Sarı' ismiyle haftalık bir gazete de yayınladı. Terim daha sonra tüm dünyaya yayıldı.'
**
12 Eylül 1980'deki askeri darbe ile büyük bir yara alan Türkiye'deki sendikalar, aradan çok geçmeden yeniden kurulmaya ve üye kazanmaya başladılar. Oldukça zahmetli ve sarp yollardan geçerek örgütlenmeye başladılar.
Memur sendikaları da 1990'lardan itibaren kendini göstermeye başladı. Tüm dünyada olduğu gibi ilk örgütlenen ve hak mücadelesine giren sendikalar da sol eğilimli insanların öncülük ettiği örgütlenmeler oldu.
90'ların sonları örgütlenme adına gelişme yılları oldu. Kamu Görevlileri Sendikaları da yanılmıyorsam resmi olarak 2001'de tanındı. O dönem yüzde 5 sendikal baraj vardı. Bu baraj, küçük sendikaların önünde engel olduğu gerekçesi ile şimdiki hükümetin işbaşına gelmesiyle kaldırıldı. O dönemin küçük sendikaları, bizim bugün yandaş adını verdiğimiz sendikalardı.
Sendikal mücadele geliştikçe üye sayıları da artmaya başladı.
Sonra, sendika aidatlarının devlet tarafından ödenmesi gündeme geldi. Adını vermediğim bu küçük sendikaların üye sayılarındaki artışta en önemli faktör, toplu görüşme primi olarak ifade edilen sendika aidatlarını devletin ödemeye başlaması oldu.
Bu uygulamanın tek amacı işverene karşı 'mücadele eden' sendikaların önünü kesmek idi. Yani sarı sendikaları güçlendirmek. Çünkü denetimleri altındaki sendikalara sıcak bakan çalışanların hem sendikal kültürü yoktu hem de aidat vermek istemiyorlardı.
Çalışanın sendika aidatını işveren öder mi?
Aradan geçen zaman içinde o dönem bizim yandaş dediğimiz küçük sendikalar palazlanmaya başladı. Nasıl olsa devlet toplu sözleşme desteği sağlıyordu. Yani sendika aidatı çalışanın cebinden çıkmıyordu.
İşin özü, ipler yavaş yavaş işverenin eline geçmeye başlamıştı.
Dahası, toplu sözleşme payından çalışanın cebine para kalıyordu. Yani çalışan sendikaya aidat ödeyeceğine cebine para giriyordu. Bundan daha güzel ne olsundu!
Bu aidat destekli sendikalar 2010 ile 2020 arasında altın dönem yaşadılar. Yani, vergilere ve harçlara %125 zam gelirken maaşlara gelen %25'lik zammı alkışlayan sarı sendikalar palazlandılar.
Ama, 2020 başlarında işler yeniden tersine dönmeye başladı ve sarı sendikalar yavaş da olsa itibar kaybetmeye başladılar.
Şimdilerde %2'lik sendikal baraj gündeme geldi. Yani, işveren büyük sendikaların üyelerine daha çok aidat parası öderken, küçüklere de cüz'i miktarda yardım yapacak. Kalabalık sendikaların üyeleri 800 lira alırken, küçüklere üye olanlar 250 lira alacak. Küçükleri eleme taktiği.
Bugün ne yazık ki çok sayıda çalışan, hak mücadelesi vermek yerine işverenin toplu sözleşme payından yararlanmak amacıyla sendikalara üye olmaktadır. Ve kimi sendikalara üye olmak, yöneticilikte önemli tercih sebebidir.
Kimi partilere yakın, kimi sendikalara üye değilseniz yönetici olamazsınız. Mülakat ile elenirsiniz. Olsanız bile ağzınızla kuş tutmanız gerekir.
%25'lik zamma alkış tutan sarı sendikalar her ülkede vardır ama sendika aidatını işverenin verdiği başka bir ülke var mıdır bilemiyorum.