ÖN GÖRÜŞME VARKEN NEDEN İSTİKŞAFİ

Dil Derneği&rsquonin 83. Kuruluş Yıldönümünde 3 Ekim 2015 günü Ankara&rsquoda yapılan Dil Bayramı Kutlamaları kapsamında Ödemiş&rsquote...

Dil Derneği'nin 83. Kuruluş Yıldönümünde 3 Ekim 2015 günü Ankara'da yapılan Dil Bayramı Kutlamaları kapsamında Ödemiş'te yapılan yazın yarışması nedeniyle yarışmayı düzenleyen Ülkü Başsoy'a verilen Ömer Asım Aksoy Ödülü üzerine kendisi ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Kerem Karamanlıoğlu

 

– Sayın Ülkü Başsoy, Dil Derneği ödülünün amacı nedir kimlere veriliyor?

– 1932 yılında kurulan Türk Dil Kurumu'nun (O zamanki adı Türk Dili Tetkik Cemiyeti) saptamış olduğu amaç, Türk dilinin zenginliğini meydana çıkarmak, onu dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmektir. İşte bu yıl dağıtılmış olan Ömer Asım Aksoy Ödülleri de 'ülkemize ve Türkçemize emek verenlere' sunuldu.

Biliyorsunuz, dinsel bayrama rastlaması nedeniyle ödül dağıtımı bu yıl 26 Eylül yerine 3 Ekim 2015 günü kutlanan Dil Bayramımız kapsamında Çankaya Belediyesi'nin önemli katkılarıyla gerçekleştirildi. Bu yılki Dil Bayramımız Türkçe'mizin görkemli kullanıcısı Yaşar Kemal'e armağan edildi. Törende Yaşar Kemal'in eşi de hazır bulundu.

 

– Ödül alanlar arasında şair, siyasetçi, hukukçu, gazeteci, yayıncılar var. Bir de siz emekli diplomat olarak varsınız! Sizi niçin ödüllendirdiler?

– Ben ödülün benim kişiliğimde, Cumhuriyet dönemimizde dilimizin varsıllaşmasına gösterdiği duyarlılık, saygı ve verdiği emekler nedeniyle Ödemiş'e, Ödemişlilere verildiğini düşünüyorum. Ben bir aracı oldum. 40 yıllık diplomasi mesleğimle bir ilgisi, ilişiği yok.

 

– Niçin?

– Ben 81 yaşında bir Ödemişliyim. Gördüğüm, Ödemiş ve Ödemişlilerin Türkçemizle birlikte Cumhuriyet devrimlerini hep desteklemiş olmasıdır.

 

– Buna örnekler verebilir misiniz?

– İlk örneği söyleyeyim: Ödemişli Başbakan Şükrü Saraçoğlu 26 Kasım 1945 tarihinde yapılan 5. Türk Dil Kurultayına katılmıştır. Başbakan Saraçoğlu aynı zamanda Türk Dil Kurumu Onursal Başkanıdır.

Sonra, yapılan araştırmalarda, Ödemiş Halkevinin, etkinliklerinde Türkçe sözcük kullanımına özellikle önem vermiş olduğu görülmektedir. Örneğin Halkevlerinin 1940'lı yıllarda Edebiyat Kolu Başkanlığı, 1932 yılından 1950'ye Ödemiş Ortaokulu'nda Türkçe öğretmenliği yapmış Recep Başsoy'un, köy köy dolaşıp öz Türkçe sözlükleri topladığını ve bunları Türk Dil Kurumu'nun Tarama Sözlükleri'ne gönderdiğinin tanığı oldum.

1950'li yıllarda bir ara bankalar, hesap sahiplerine 'mudi' demeğe başladıklarında, Türk Dili Dergisinin sürekli sürdürücüsü olan babam Recep Başsoy bu sözcüğün kullanılmaması gerektiğini gazetelere gerekçeleriyle yazmıştı!

 

– Peki dil, Türkçe yaşamımızda bu denli önemli mi? Başka dillerden gelen sözcüklerin dilimizi varsıllaştırdığını söyleyenler de var.

– Bunlar dil konusunun önemini doğru algılayamamış vatandaşlarımız. Dil, bir ulusun egemenliği, özgürlüğü, sömürgeleşmemesinin, köleleşmemesinin ölçütüdür. Dilimiz yabancı sözcüklerle varsıllaşıyor diyenler ne dediklerinin ayırdında değiller; kullandıkları yabancı sözcüklerin anlamını kökünü bilmeden konuşup yazıyorlar.

'Dahi',  'akil' gibi güç olmayan sözcükleri bilmedikleri, üniversite bitirmiş olmalarına karşın, bunları yanlış seslendirmelerinden belli. 'Diğdem' gibi adları 'didem' diyerek yanlış konuşuyorlar. Havva'ya 'hava' diyorlar, öyle yazıyorlar. Bir de son zamanlarda pazara sürülen gülünç bir sözcük var ki bunu bilen, anlayan kişi sayısı koskoca Türkiye'de milyonda bir bile değildir. Unutmamak gerekir; anadilini iyi bilmeyenler yabancı dilleri de öğrenemiyorlar. Bilimsel olarak saptanmış bu. Avrupa'daki vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerin dillerini aradan 50 yıldan fazla bir zaman geçmesine karşın orta derecede bile öğrenememelerinin nedeni bu değil mi?

 

– Sözünü ettiğiniz gülünç sözcük ne?

– İstikşafi! Bu sözcüğü 80 milyonluk Türkiye'de 80 kişi bile bilmez! 40 yıl diplomatlık yaptım, Lisede az-çok Osmanlıca da öğrendik, istikşafi'yi ben de bilmem. Bilmeme de gerek yok.

 

– Neden kullanıyorlar öyleyse?

– Bilmiyorum, kullananlara sormalı. Türkçe'mizle bir sorunları olmalı. Belki bilinmeyen sözcükleri ortaya atarak kendilerinin ayrıcalıklı olduğunu, halk tarafından daha çok önemseneceklerini sanıyorlar! 'Ön görüşme' gibi güzel Türkçe sözcüklerimiz varken, halkımızın yüzde yüzünün anlayacağı sözcüklerimiz varken, neden 'istikşafi'?

 

– Dil Bayramı neden Yaşar Kemal'e adanmış dersiniz?

'Edebiyatımızın , – Türkçesiyle de- yüz akı',  'evrenselliğe ulaşmış bir yazarımız' olduğu için. Türkçe'mizi çok severek ve büyük başarıyla kullanmış Yaşar Kemal, kökeni Kürt olduğu halde. Size bu bağlamda bir anımı aktarayım: Çok eski yıllar; günün birinde bir arkadaşımla İstanbul'daki Park Otel'de çay içerken, arkadaşım bana otelden çıkmakta olan Yaşar Kemal'i göstererek 'O da buraya sık sık gelenlerden' dedi.

Nedense Yaşar Kemal'in arkasından koşup yanına yaklaşım: 'Size' dedim ' Kürt diyorlar, doğru mu'?

Şaşırdı, sonra düşündü ve şu yanıtı verdi: 'Kürdüm, amma Türkçe yazıyorum'!

Gözlerinde Türkçeyi ne denli sevdiğinin parıltısını görmüştüm. Onun asıl kimliğini                                büyük bir başarıyla kullandığı Türkçesi belirlemişti.

Sonra biliyorsunuz, Ece Ayhan da bana Zürih'ten gönderdiği bir kartta ,  'Yurda dönüşte en güzel Türkçe'yle yazacağım' demişti.                                                               

Bilindiği gibi, Türkçe özgürlüktür!

 

– Bir de sizin yazmanı olduğunuz Ödemiş'deki ' Savaş-Recep Başsoy Türkçemize Özen Dil ve Yazın Ödülü' var. Ödül'ün size verilmesinde bu ödülün de yeri olmuş mudur?

– Evet olmuştur. 2015 yılı Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü bana asıl Ödemiş 'Savaş-Recep Başsoy Ödülü' nün başarısı nedeniyle verildi. Dil Derneği Başkanı sayın Sevgi Özel, ödülü bana verirken yaptığı tanıtım konuşmasında buna da değindi. Ben de çok mutlu oldum. Gerçekten Dil Derneği'nin Ödemiş'teki bu ödülü Türkiye'de bir ilk ve tek. Çünkü Ödül, 1950 yılından beri dokusunun bozulmaya çalışıldığı öz Türkçe'mizin bir anlamda ortaokul ve lise öğrencilerimizin anlatımlarında kendini koruma eylemi ve direnişidir. Bu yönüyle değerli ve anlamlıdır. Bana göre bir denemedir de. Ödül, 3 yıllık varlığı ve gelişmesiyle başarılı olduğunu kanıtladı. Güçlükler oldu, var; ama sürüyor. Sürdüreceğiz. Ödemişlilerin ödülü desteklediğini anlıyorum. Son ödül törenimiz bir şölen gibi coşkulu, şenlikli oldu. Ödülümüzün belediyemizce bu yıl da desteklenmesi bizi yüreklendirdi. Biliyorsunuz Ödül Törenimizin Açış konuşmasını da Sayın Kaymakamımız yaptı, birinci gelene ödülünü o verdi. 2016 yılındaki Ödül Törenine büyük olasılıkla Dil Derneği Başkanı Sayın Sevgi Özel de gelecek.

 

– Dil Derneği'nin Ödemiş'teki 'Savaş Recep Başsoy Türkçemize Özen Dil ve Yazın Ödülü'nün yazmanısınız. Dilimiz Türkçemizin zenginleşmesi, bozulmaması için çabalar veriyorsunuz. Dilimize bu yoğun ilginiz nereden geliyor?

– Öncelikle Türkçe öğretmeni babam Recep Başsoy'dan ve ortaokul ve lisedeki öğretmelerimden, özellikle Türkçe öğretmenlerimden. Sonra Türkçe öğretmeni babamın on yıllarca sürüdürücüsü olduğu Türk Dili Dergisi'nden, İsmail Hakkı Baltacıoğlu'nun çıkardığı 'Yeni Adam Dergisi'nden,  Yücel ,  Ülkü gibi dergilerden ve Üniversitede Mülkiye'de okurken kendisini sık sık dil etkinliklerimize çağırdığımız Nurullah Ataç'tan aldığım dil eğitimi, ekininden.

Bu arada size Mülkiye'deki ilginç bir anımı anlatayım: Siyasi tarih dersinden sınava giriyorum. Öğretmenimiz (hocamız diyorlar şimdi) Prof. Ahmet Şükrü Esmer. Bana Kurtuluş savaşımızdan önce Anadolu'da evrilen ulusal örgütlenmelerimizi sordu. İyi bildiğim bir konu; rahatladım. Ancak konuyu anlatırken ,  'Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti'ni' ,  ' Doğu Kentlerinin Haklarını Savunma Ulusal Dernekleri' diye söyledim! Kıbrıs kökenli söylencesel öğretmenim Ahmet Şükrü gözlerini dikti- bana baktı, yüzü kızgınlıktan kızardı, bakışlarını kıstı, sonra göz kapaklarını indirdi ve güzel Kıbrıs'lı konuşmasıyla, 'ne dedin

Bakmadan Geçme