Ölüm Zaten Gelecek!

Sevgili dostlarım, önceki gün İzmir'den TÜLOV'un (Türkiye Tanıtım Araştırma Demokrasi ve Laik Oluşum Vakfı) Türk Sanat...

Sevgili dostlarım, önceki gün İzmir'den TÜLOV'un (Türkiye Tanıtım Araştırma Demokrasi ve Laik Oluşum Vakfı) Türk Sanat Müziği Korosu vokalleri, Ödemiş havzası turundaydılar. Bendeniz de yemek organizasyonlarını Ödemiş Belediyesi'ne ait Ahrandı Tesisleri'nde düzenledim. Aman Tanrım, sonrasında tesisin bahçesinde ellerinde utları, dillerinde nağmeleriyle tekrarına az rastlanır türden hem kahvelerini yudumladılar hem de şarkılar eşliğinde güzel bir gün geçirdiler (sayelerinde ben ve ekibimde).

Günün bazı karelerini tv9izmir Ana Haberi'nde de izlediniz ancak benim dikkat çekmek istediğim nokta çok farklı. Derneğin koro elemanlarının hepsi emeklilerden oluşuyor.

Gördüğüm şey şuydu: Doktorundan savcısına, mimarından öğretmenine, avukatından banka müdürüne kadar zamanında kariyer sahibi insanların sanat müziği aşkıyla koronun bir ferdi olmaları.

Çok pozitifler, çok rahat, çok eğlenceli, nezaketli yani aklınıza gelebilecek güzel huya ait ne varsa inanın önceki gün son üç saatimi bu insanlarla geçirdim. Üstelik yaş ortalaması büyük olasılıkla 55 ve üzeriydi (bu kısım aramızda elbette (!)).

Düşünebiliyor musunuz! İşimizi bitirip ayrılırken dahi kadını erkeği ayağa kalkıp bizi nezaketle uğurladılar. Çok mutlu oldum. Çalışma arkadaşlarım da çok onore oldular. Emeğe saygıyı bırakın, insana sevgi ve saygıyı tükettiğimiz bu günlerde hala böyle insanların varlığı bir nebze de olsa beni umutlandırdı.

Şimdi gelelim esas konuya sevgili dostlarım. Hayatımızda köşe bucak kaçamayacağımız tek şey 'Ölüm'dür biliyoruz. Ve hayatın şu kısacık döngüsünde onun bize metazori yaptırdıkları yetmiyormuş gibi biz de kendimize ve çevremize hayatı zindan ediyoruz.

Kalan ömrümüz o kadar da incelemeye, irdelemeye, çatışmaya, kendini ispatlamaya uygun bir süreci taşıyacak kadar uzun değil. Hele hele yaş kırkları aştığında geçmişte takıldığın konuların aslında ne kadar gereksiz olduğunu, üzdüğün ya da üzüldüğün insanlarla iletişimi başka şeklen de yapabileceğini öğrendiğinde, sadece sevgi ve anlayışla işlerin daha öz çözebileceğini gördüğünde, geçmişe dair vahlanmak yerine, zaten bu detayların bize şimdiki olgunluğumuzu getirdiğini anlıyoruz.

İstemeyi istemek diyorum ya çoğu yazımda. İşte, 'istemeyi istememiz lazım'. Hayatı düşe kalka yaşarken bile her kalktığımızda dizlerimizdeki tozu silkeleyip tekrar yürümeyi, tekrar düştüğümüzde yine kalkıp daha dik yürümeyi bilmeliyiz.

Hayat bu, yaşamın genel şartları bu! Düşersin, yalnız kalırsın, yanılırsın, bir sürü hataların olur ama sana düşen, ayağa kalkmaktan ve geri kalan ömrünü tadında yaşamaktan asla vazgeçmemek olmalıdır.

Para? Kazanılır. Ev? Alınır. Otomobil? Sahibi de olunur. Ama içinde yaşama isteği ve her defasında kendine olan inancın zedelenirse işte o zaman diğerleri üzerinde zaten eğreti durur. Çünkü onları kaybetmekten korkarsın.

Bunları sana kazandıran bilgin, paylaşımların, tecrübelerin, kendine olan inancınla birlikte saygınlığın değilse zaten sen satrancın sadece piyonu olabilirsin.

Benim en nefret ettiğim şeydir bu. Dünya malına ve şekline kendilerinden vazgeçecek kadar tamah eden insanların başkalarının eteklerinin önünde eğilmeleri.

Konuyu nereden nereye bağladım yine gördünüz değil mi? (!) valla benim yazılarımı okurken umarım sıkılmıyor, daha çok kafanız karışmıyor ve bana da çok söylenmiyorsunuz diye ümit etmek isterim. (!)

İşin özü; sevin ne olursa, gülümseyin, kahkahalar atın, kim ne deri bırakın artık. Şarkılar söyleyin (sadece banyoda değil mesela), istediğiniz gibi giyinin (sınırınız olsun elbette), bir hobiniz olsun, yazın çizin, geriye kalan inanın sadece kendinize ayırdığınız zamanlar.

Yaparsın, şöyle yapsaydın denir. Yapmasan neden yapmadın. Nezaketle bir işi üstlenirsin, artık görevin olur. Birilerine iyi dileklerde bulunursun, altında başka şeyler arar. Hiç tanımadıklarınız, bazen en yakınlarınızdan daha çabuk ilaç oluyorlar. İnsan biriktirmeye ve samimi kahkahalar atmaya çalışın. Hayat onun derdi, bunun lafı ile geçireceğimiz kadar boş zamanları taşıyacak sertlikte değil.

Ah güzel insanlar! Ölüm zaten var. Beklemekle geçirmeyin. 'O' zaten gelecek ama vakti belli değil. Ne kadar çok huzurla ve mutlulukla yaşarsan o kadar da sağlıkla bir ömür geçirirsin. Sağlığın gittikten sonra o çok sevdiklerin bile ölümden daha hızlı hayatınızdan kaybolurla emin olun.

Dedikten sonra hafta başı görüşmek üzere diyorum.

Şansla ve sağlıkla kalınız inşallah.

Sevgiler…

Bakmadan Geçme