Ödemiş'i Nasıl Bilirsiniz?

Elimde H. İlhami Gülcan tarafından kaleme alınmış, Heyamola Yayınlarınca basılmış Ege'de Bir En Ege Ödemiş kitabı...

Elimde H. İlhami Gülcan tarafından kaleme alınmış, Heyamola Yayınlarınca basılmış Ege'de Bir En Ege Ödemiş kitabı var. Uzun zaman önce Ödemiş Belediyesi tarafından ne kadar satın alındığını bilmiyorum. Yani ücretsiz edindiğim bir kitap. Yazarı; Ödemiş'te doğup büyümüş, zaman içinde birçok okuyup yazan gibi Ödemiş dışında iş tutmuş biri. Yazarın tanıtıldığı sayfada emekli öğretmen ve yazar olduğunun yanı sıra üçüncü kuşak mübadil olduğu yazıyor.

Öncelikle kitabın dili çok başarılı, kendini rahatlıkla okutuyor. Yazar, Ödemiş'te yaşadığı dönemde yaşayan insanlar hakkında benim gibi Ödemiş'i sonradan yurt edinen biri için çok aydınlatıcı bilgileri veriyor. İşin özünde çok başarılı olduğunu kabul ediyorum.

Bu yıl Behiç Duygulu adına başlattığımız Öykü Ödülü nedeniyle doğal olarak ilgimi çeken yazarın Behiç Duygulu ile olan ilişkisini anlattığı bölümü anlatarak sürdürelim yazıyı.

'Behiç Abi'yi erken yaşta yitirdik. Ondan geriye saygın, duygu yüklü anılar ve Sırtlan Bayırı, Ağlama N'olur gibi derinlikli ruh dünyasını yansıtan öykülerinin, şiirlerinin yer aldığı kitapları kaldı…

Burada Duygu Kitabevi'yle ilgili bir kaç noktaya daha değinmek istiyorum: Duygu Kitabevi, Türkiye İşçi Partisi'nin ilçe yöneticilerinden olan Behiç Abi'nin 1960'larda özene bezene kurduğu, Ödemiş gibi küçük -o yıllarda nüfusu 25.000 dolayında- bir kentte rastlanamayacak ölçüde büyük, çağdaş bir yerdi. Eski dükkansa yalnızca okul kitapları ve kırtasiye ürünlerine ayrılmıştı. Yeni çıkan tüm kitapları, yerli-yabancı klasikleri, o yıllarda ardı ardına yayınlanan çeviri ya da telif, bütün sol yayınları, dergileri, roman, öykü, şiir gibi tüm yazın türlerini bulabilirdiniz Duygu Kitabevi'nde.' (1)

Kitapta Ödemişçe'ye ilişkin bölümde hayli ilgi çekecek söz öbekleri var ki, bunları kent yaşamı içinde sıkça duymuyoruz dersek yalan olur. Benim gibiler, kulak aşinalığıyla zamanla anlıyor. Yazar, Ödemiş'e eşiyle ilk kez geldiklerinde iki Ödemişli'nin konuşmasına tanık olurlar. Eşi, Ödemişli olmadığından şaşkınlık yaşar; O diyalog kitapta şöyle:

'-Alefe iküç günü gêcek, yalım.

-Emmi ne gün? Baz mı, girey günü mü, yoğsam gireytesi mi?

Kendisine konuşulanları çevirmek zorunda kalmıştım:

-Ali Efe iki üç güne kadar gelecek, sanırım.

-Ama ne gün? Cumartesi mi, pazar günü mü yoksa pazartesi mi?' (2)

Bir kenti tanıtmaya soyunmuş bir yapıt hakkında onca övgü sözümün ardından maalesef içime sindiremediğim bir bölümü var ki, yazarın bu genel yargıya nasıl ve hangi belgelere dayanarak vardığını anlamış değilim. Sırf bu önyargısı nedeniyle bu yapıt hakkında söz etmeyi düşünmedim.

K. Menderes'te yazmaya başladığımdan beri Ödemiş üzerine neden yazmıyor hocam diye düşünenlere belki bu yazımla bir yanıt vermiş olacağıma inanıyorum. Kentimizde yaşayan canlı bir hayat var. Kimi karınca gibi çalışıp bir arpa boyu yol almıyor, kimisi de altında X5 ve benzeri lüks otomobilli bir yaşam sürüyor. Neyse, belki bir gün bardağım taşarsa oturur yazarım. Biz gelelim kitaptan sözünü ettiğim bölüme:

'Eşkıya Yatağının Eski-Yeni Efeleri' alt başlığıyla ele alınan bu bölümde geçmişte yaşayan efelerden başlayıp günümüzün yeni efelerinin özelliği son paragrafta şöyle anlatılıyor Sayın Gülcan tarafından:

'Kuşkusuz, Ödemiş'te irili ufaklı gruplar arasında süren çatışma, iş alanlarının paylaşımından kaynaklanıyordu. İş alanı derken, kumarhane, bar, pavyon işletmeciliği, esrar ve silah satışı gibi konular aklıma geliyor. Bunlardan esrar ve silah satışı önemliydi. Küçük Menderes Havzası'nda geniş alanlarda kendir (kenevir) yetiştirilir, buna bağlı olarak da esrar üretilir, dağıtılırdı. 'Ödemiş'te, esrarı hayatında en azından bir kez denememiş kişi pek azdır,' dendiğine çokça tanık olmuşumdur.' (3)

Özellikle altını çizdiğim cümlede yer alan bu yargı, yazarın da itiraf ettiği gibi hiçbir bilimsel veriye dayanmadan söylenmiş sokak ağzından başka bir şey değildir. İçime sinmeyen nokta da budur. Bence bir kenti tanıtmaya soyunmuş kişinin elbette o kentte yaşayan insanları dinlemesinden doğal bir şey yoksa da konuşulanları bilimin süzgecinden geçirip yola çıkmalı, belge ve bilgileri doğru analiz edebilmelidir. İyi bir kalem sahibi olmak demek gelişigüzel bilgilerle koca bir kenti töhmet altında bırakmak demek değildir; bu hak kimseye verilemez, verilmemelidir.

Notlar:

(1) Ege'de Bir En Ege Ödemiş, H. İlhami Gülcan, s. 101,Heyamola Yayını, 1. Basım, Mart 2012, İstanbul.

(2) agy., s. 94.

(3) agy., s. 56.

Bakmadan Geçme