Ödemişçe mutfakta!
Fıkra, farklı şekillerde anlatılıyor ama ben yine de bildiğim gibi anlatayım. İstanbul'da kendini işine veren bir...
Fıkra, farklı şekillerde anlatılıyor ama ben yine de bildiğim gibi anlatayım.
İstanbul'da kendini işine veren bir profesörün bir gün canı sıkılır. Her gün deneylerle uğraşmak birden ona çok sıkıcı gelir ve kendini boğazın serin kıyılarına atar.
Profesör denizin maviliğini ve dalgaların güzelliğini fark eder. Kıyıda bir kayıkçı vardır. Yaklaşır kayıkçıya ve sorar:
– Kayıkçı beni karşıya geçirir misin? Hem biraz sohbet ederiz seninle…
– Elbette efendim benim işim bu zaten.
Pazarlığı yapar ve atlar kayığa profesör.
Biner binmez de kayıkçı ile sohbete başlar ve bilimin öneminden bahisle sorar:
– Kayıkçı sen fizik bilir misin?
– Efendim ben kim fizik kim!
Profesör üzülür kayıkçı adına:
– Gitti ömrünün yarısı, gitti ömrünün yarısı!
Kayıkçı hem kürek çeker hem de muhabbete eşlik eder.
Profesör birazdan yine sorar:
– Kayıkçı sen matematik bilir misin?
– Efendim ben kim, matematik kim!
Profesör yine üzülür kayıkçı adına:
– Gitti ömrünün yarısı, gitti ömrünün yarısı!
Bu sorular, kimya ve biyoloji gibi değişik alanlara kadar varır.
Kayıkçı sorulardan bunalmış ve de eksiklenmiştir. Bu arada biraz açılmışlar ve hava aniden bozmuştur. Sandal da dalgaların etkisi ile inip çıkmaktadır. Kayıkçı kendinden emin kürekleri çekerken, profesör de sıkı sıkıya tutunur sandalın kenarlarına. Kayıkçı bu durumu görmüş, profesörün korktuğunu anlamıştır. Ve sorar:
– Efendim siz yüzme bilir misiniz?
Profesör korkuyla yanıt verir:
– Kayıkçı! Ben kim, yüzme bilmek kim. Ben kendimi bilime verdim!
Kayıkçı :
– Eyvah beyim, gitti ömrünüzün tamamı, gitti ömrünüzün tamamı!
**
Bu fıkrayı niye anlattım!
Bazen öğrenciler bize sorarlar: 'Öğretmenim edebiyat bizim ne işimize yarayacak!' Ben de onlara bu fıkrayı anlatarak, 'İnsanın ne zaman neye ihtiyaç duyacağı belli olmaz!' derim. Ayrıca edebiyat başta olmak üzere güzel sanatların, insanı insan yapan en önemli özellikler arasında yer aldığını anlatırım.
Bilirsiniz, hayvanlar da yer, içer, dışkı çıkarır ve uyurlar…
**
Ödemiş'te göreve başladığımdan bu yana gazete, dergi ve kitap işleri ile uğraştım. İlçedeki sanatsal faaliyetlere hep destek vermeye çalıştım.
O dönem Ödemiş'te kes yapıştır gazeteciliği yapılırken, ilçeye yakışır bir gazetenin kurucusu oldum. Ödemiş Lisesi'nde görev yaparken de 'Liseli' adlı okul dergisi çıkardım. Sonra gazeteler ve dergiler ardı ardına çıkmaya başladı. Deyim yerinde ise 3-5 sayılık moda uğraşlar arasına girdi gazete ve dergicilik.
Gazete ile uğraşırken 'Harman' dergisi yaptım. Gazetede fiili çalışma bitince Harman dergisinin adı zorunluluktan Ödemişçe'ye dönüştü.
Şimdi kaç gazete ile dergi kaldı okunacak ve bunların içeriğini az çok biliyorsunuz.
Harman da Ödemişçe de bana göre 'yerli' ve 'milli' dergilerdir. Hemen hemen her yazısı Ödemiş ve çevresiyle ilgili, ilk kez yayınlanmış gezi, deneme ve makale türünde yazılarla doludur.
Peki ilçemizde kültür ve sanat dergisine destek yeterli midir! Yanıt sizde…
Ödemişçe, geçen yıl iki sayı yayınlandı. Bu yılbaşında çıkan üçüncü sayının ardından dördüncü sayı da mutfakta hazırlandı matbaada baskı aşamasında. Adını andığım dergiler şimdiye kadar hep ücretsiz dağıtıldı.
Dördüncü sayımızın ücretsiz dağıtımı yapılmayacak. Reklam vermek, maliyetine destek vermek ve toplu almak isteyenler varsa haberimiz olsun diyorum hani…
Güzel yazılar var yine; kütüphanenizde bulunsun derim.
Ödemiş sadece patates ve köfteden ibaret değildir…