Merhaba Ödemiş!

Tunca için… Ödemiş, benim için ruhu olan bir kentti bir zamanlar. Giderek o ruh, gelen her...

Tunca için…

Ödemiş, benim için ruhu olan bir kentti bir zamanlar. Giderek o ruh, gelen her belediye yönetimi tarafından yavaş yavaş yok edildi. Çünkü bu girişi yapmama neden olabilecek bir sözü Özler Sineması'nda yaptığımız şiir dinletimde şöyle dile getirmiştim: Ödemiş'i ilk gördüğümde önce parkları, sonra da kızları çarptı!

'Bu düşüncende değişen nedir?' derseniz aklıma ilk gelen parkları oluyor. Şehrin ana merkezi konumundaki Tayyare Parkı ve uzantısındaki Çukur Park, benim geldiğim yıllardaki halinden uzak beton yığını olma özelliğini sürdürüyor. Israrla söylüyor ve yazıyorum, Sayın Hüseyin Son'un belediye başkanlığı sırasında Çukur Park'ı yok eden Vergi Dairesi ve Kaymakamlık binasını dikmenin ne gereği vardı? Yeşili korumak yerine onu betona gömme anlayışı, maalesef günümüzde ülkeyi bakın ne hale getirdi.

Rahmetli Arif ağabeyim, Ödemiş'te yaşardı. Eskilerin deyişiyle bezzazdı. Pazarlarda sergi açardı. Yengem, Kamalı sülalesinden olduğu için Aydın'dan buraya taşınmışlardı. Buradan ayrılıncaya kadar da hep kirada ama Hükümet Konağı çevresinde eski Rum evlerinde ikamet ettiler. Onlar sayesinde Ödemiş'i tanıma olanağı buldum. Sonuçta evleneceğim kişinin bu kentten biri olmasına karar verdim. Aradığım vasıflarda şimdiki eşimi öneren rahmetli Doktor Muammer Kamalı'ya geciken bir vefa borcumu ödemeliyim. Şimdi oğlum, kızım, eşleri ve üç torunumuzla burada yaşamaktan mutluyuz.

Mutluyuz ancak bu kentin dokusunu bozanları da hiçbir zaman affetmiyorum. Bu kararları alanların kişisel çıkarları adına kenti ne duruma getirdiklerini gören gözler biliyor. Uzun Sokak, Hastane Caddesi (Saracoğlu) cumbalı Rum evlerinden geriye şimdi ucube apartmanlarda soluk alma olanağı kalmamış bir yaşam süren bir insan topluluğu var. O insanlar da acaba benim gibi yalancıktan 'Mutluyuz' diyebiliyorlar mı? Burada yeniden yapılanmayla dükkan sahipleri dışında kimler mutlu olabildi ki?

Bugün katıldığım etkinlikte bir akademisyen 'psikocoğrafya'yı anlattı. Doğrusu bu terimden haberdar değildim. Eve dönünce bu konuda neler üretilmiş diye araştırdım. Aldığım notlardan biri de şu: 'Kent; insanların üzerinde yaşadığı, her gün evlerinden okullarına, iş yerlerine ve oradan tekrar evlerine döndükleri bilindik yönlerle örülmüş, suskun bir mekan değildir. Modern, kapitalist yaşamın dayattığı alışkanlıklar, düşünmeden, körcesine yapılan gelgitler kırılmalı, çevrenin farkına varılmalıdır. Acaba kent bize neler anlatmakta, neleri göstermektedir ve onun içinde yaşayan 'Ben', sürekli soluduğum havanın farkına vardığımda neler hissetmekteyim?'

Kent, hep üzerinde kafa yorduğum bir kavram. İbn-i Haldun'un ünlü sözü: 'Coğrafya kaderdir.' Kaderimi çizen bu kentte beni çeken şey, doğası ve insanları. Ancak onları da yaşadıkça tanıyacaktım. 'Bu tanıma işi bitti mi?' dersiniz, elbette ki hayır. Madem soluk alıyoruz, genzimize kaçan her zehirli zerrecik, gün gelir boğulmamıza yol açar. Bu nedenle öncelikle yaşadığımız coğrafyanın yani doğamızın kendisi için ürettiklerini yok etmeden, para hırsıyla yok olmasına izin vermeden korumayı öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Bu konuda bireye yani bize düşen görevler kadar bu kenti yönetmeye talip olan yöneticiler ve onların temsil ettiği kurum çalışanlarının da asli görevi olmalıdır.

Havzaplat adını verdiğimiz çevreci kuruluşumuz, birçok sivil gönüllüyü parti ayrımı gözetmeksizin Bozdağları yok etmeye çalışan emperyalist güçlere kahramanca direndi. Başardı da. Bunu yaşayan yöre insanımız, her şeyden önce elindeki güzelliklerin farkına varabildi ve buna sahip çıktı. O günleri yaşayan bizim bu mücadeleyi başlatırken hiçbir gelecek beklentimiz olmadı. Bu öncülüğü yapan arkadaşlarımı her zaman saygıyla anmayı bir borç biliyorum. Bu bağlamda Kent Konseyi başkanlığına seçilen değerli dostum Mehmet Taşlı da bu hareketin içinde var oluşundan hareketle yeni görevinde de aynı bilinçle hareket edeceğinden hiç kuşkum yok. Ancak Kent Konseyi'nde üretilecek projeler, Belediye Meclisi üyelerine doğru anlatılabilir ve kaynak tedarik edilebilirse Ödemiş'in yaşanabilir bir kent konumuna gelme konusunda önemli adımlar atılabilir.

Tunca kardeşimin Küçük Menderes'e dönüşünü kutluyorum. Onca zamandır gazeteden kimse bana 'Hocam bu hafta yazınız var mı?' diye sormuyordu. Bu yazılarımı izleyen değerli okurlarımın affına sığınarak diyorum ki Tunca, sayfa düzeni sorumlusu olarak görevini iyi yürüten bir arkadaşımız. Onu yeniden gazeteye kazandırdığı için de İsmail Atahan'a teşekkür ederim.

Bakmadan Geçme