KUYULARDA KALMAK
'Borç gırtlakta çatlak kitap okumaya devam diyor!' Devrimcilik eylem demektir. Kitap okuyalım ama okuduğumuz kitabı hayatımıza...
'Borç gırtlakta çatlak kitap okumaya devam diyor!' Devrimcilik eylem demektir. Kitap okuyalım ama okuduğumuz kitabı hayatımıza uygulayalım, yoksa kuru bir okuma kime ne fayda ki…
1980'li yıllar sıkıyönetim dönemleri, pek çok kişi sıkıyönetimde zindan hayatının en korkuncunu yaşadı. ' O…. çocukları', sakın sevgili editörüm ben demiyorum. Bu bir film. O dönem sıkıyönetimini anlatıyor. Kuyularda kalmak, zindanlarda çürümek bir dava uğruna…
'Benden değilsin, benim gibi giyinmiyorsun, benim gibi düşünmüyorsun…' Bu gibi cümleleri çoğaltabiliriz. Dün dediğim geçmişte de böyleydi ne yazık ki aradan onlarca yıl geçmesine rağmen pek de bir şey değişmiş değil aslında; abartıyor olabilir miyim?
Empati, çok sevimli bir sözcük. Anlam yönünden de derinliği var. Karşımızdaki kim olursa olsun onun duygu düşüncelerini anlamak için çabalamaktır. Aslında epey de zor bir empati kurabilmek.
Bu duygu yoğunluğunu yakalayabildiğimizde başkalarının kuyularda, zindanlarda nasıl kalmak zorunda bırakıldığını daha iyi anlarız.
Dün dünde kalmış değil, bugün de başka sıkıyönetimler var. OHAL kapsamında pek çok basın mensubu kalem sahibi kişi, soluğu zindanda aldı. İçeride kitap dergi okunmasına da izin verilmiyor.
Bir düşünce insanına en büyük ceza; onu kitaptan, gazeteden kısacası okumaktan mahrum etmektir. Bu da başka bir zindan, başka bir kuyularda kalmak olsa gerek, ne dersiniz?
Şehit cenazesi, referandum sonrası 28 olarak belirlendi. Referandum öncesi kendi gibi düşünmeyenlere 'Terörist, vatan haini, imansız' gibi kelimeler yekten, doğrudan söylendi. 16 Nisan akşamında ise 'Hepimiz kardeşiz' sözü dikkat çekti. 'Başkanlık sistemi terörü bitirecek' dendi. Tek dileğimiz terör bitsin, daha fazla yürekler yanmasın.
Ümit Yaşar Oğuzcan'ın her şiirini okuyunca ayrı bir duygu ile bezendiğinizi hissedersiniz. Bir halden bambaşka bir hale geçeriz. Bugünlerde yani şehitlerimizin yaprak dökümü gibi savrulduğu bir dönemde,
'Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın…' mısralarını okur olduk. Bu mısralar, 'Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın' şiirine ait. Daha sonradan bu şiir bestelendi, şarkı olarak da dinlenilmektedir.
Kuyularda merdivensiz kalıp seslerini duyurmak için çırpınanların sesini ancak empati duygusunu geliştirmiş olanlar anlar. Bükülen bellerin sızısını içe akıtılan gözyaşlarını da yine gönül diliyle konuşmasını bilenler fark eder.
Sahi biz böylesi bir ruh olgunluğuna cidden sahip miyiz?
Yaz geliyor, tatil rezervasyonları şimdiden yapılmaya başlandı. Falanca butik otelde, filanca tatil köyünde olacağım söylentileri sır değil. Tatil elbette ki hepimize iyi gelir, herkesin de ihtiyacı var. Ancak maddi yatırımlardan fırsat bulup gönül dünyamıza ruhi hayatımıza yatırım yapıyor muyuz? En küçücük bir empatiyi şehit ailesi için kurabildik mi?
'Yahu boşver, vatanı ben mi sen mi kurtaracaksın?' diyorlar. Nazım Hikmet'in dediği gibi 'Sen yanmazsan ben yanmazsam karanlıklar nasıl aydınlığa çıkacaktır?'
Gerçekten de okumasak, düşünmesek, yazmasak karanlıklar nasıl aydınlığa çıkacak?
Kuyularda kalanların sızıları için kuyularda kalmamak için daha duyarlı ve gayretli olalım. Sizce de bence mi?