Köyler, beldeler ve okullarımız
Eskilerin 'ademi merkeziyetçilik' adını verdiği 'merkezinin gücünün azaltılarak yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması' düşüncesini savunan görüş, teoride...
Eskilerin 'ademi merkeziyetçilik' adını verdiği 'merkezinin gücünün azaltılarak yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması' düşüncesini savunan görüş, teoride pek reddedilmez hatta savunulur gibi görünür ama icraatta yani uygulamada tam tersi işler yapılır. Yani herkes demokrattır ama 'her şeyi ben belirleyeyim' ister…
Türkiye'deki bazı belde ve köylerin kapatılması da bu görüşe örnek verilebilecek çok somut bir göstergedir.
Türkiye'de hızla artan, merkeze doğru göç olgusu söz konusudur. Hani yine eskiler 'İstanbul'un taşı toprağı altın' deyip vururmuş kendini yollara ya! Köydeki beldeye, beldedeki ilçeye, ilçedeki de ile göçmek için çaba harcar. Doğal olarak yurt içindeki son durak olan ildeki de kapağı yurt dışına atmaya çalışır.
Yapılan araştırmalara göre Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusun yüzde 75'i köy ve beldelerde yaşarken 2021 yılı TÜİK verilerine göre buralarda yaşayanların oranı tüm nüfusun yüzde 6,8'ine kadar düşmüş.
Atatürk, 'köylü milletin efendisidir' demiş ama her ne hikmetse ilerleyen yıllarda köylü efendi olmaktan kaçmış!
Biliyorsunuz Kaymakçı, Ödemiş'in en büyük beldesi idi. Bizim çocukluğumuzda ilk ve orta okul öğretmenleri bile Kaymakçı'da ikamet ederken, yanılmıyorsam şimdi Kaymakçı'da ikamet eden bir tane bile memur yok. Sanıyorum kapatılan diğer beldelerde de durum bu çerçevede.
Kaymakçı'dan devam edersek, kullanılmayan evlerin sayısı her geçen gün artıyor. Belediyenin mülkü olan çok sayıda bina, kaderine terk edilmiş şekilde; kullanılmıyor. Satsan satılmıyor alsan alınmıyor. Çünkü geleceği yok. Özellikle genç nüfus kendini köylülükten ve çiftçilikten kurtarmaya çalışıyor.
Çevresindeki Eselli, çoktan yok olmuş durumda. Uzundere, Köfündere, Orhangazi, Çaylı ve Kurucuova gibi bugün mahalleye dönüşmüş eski köy ve beldelerde de nüfus her geçen gün azalıyor. Fırsatını bulan kendini büyük şehre atmaya, maaşlı bir iş bulan köylüler çiftçilikten kopmaya başlıyor.
Bir gün Gazetesinin Eylül 2020 tarihli bir haberine göre 2000'lerin başından bu yana yaklaşık 20 bin köy okulu kapatılmış.
Her ne kadar kimi at gözlü çok bilmişler 'çiftçi iyi kazanıyor!' dese de bu insanlar neden büyük şehrin curcunasına kaçmaya çalışsın?
Köydeki camide cemaat sayısına bakılmazken, öğrenci sayısı düştü bahanesiyle köy okullarının kapatılması en büyük yanlışlardan biri olmuştur.
İşte, köylerin boşalmasındaki en büyük etkenlerden biri okulların kapatılması, küçücük çocukların her gün merkez okullara gitmesinin zorunlu koşulması ve tarımdan elde edilen gelirin her geçen gün düşmesidir.
Peki ne yapılmalıdır? Zararın neresinden dönülürse kardır. Ödemiş'in eski beldeleri olan Kaymakçı, Ovakent, Kayaköy, Birgi ve Bozdağ zaman geçirilmeden belde statüsüne alınmalı, buralara uygun bütçeler ayrılarak kapalı olan tüm köy okulları açılmalıdır. Taşımalı eğitim için harcanan para buralarda görev yapan öğretmenlerin ek masrafına aktarılmalıdır.
**
Cumartesi günü Öğretmenlik Meslek Kanunu ile birlikte perçinlenen kariyer sınavı var. Öğretmenler girecekleri sınavla uzman ve başöğretmen olacaklar. Ve iddialara göre 5 bin liraya kadar farklı ücretler alacaklar.
Bugün ortalama öğretmen maaşı 10 bin lira civarındadır. Sabahtan akşama derse giren yani maaşın üstüne fazladan tam ek ders ücreti alan 30 yıllık bir öğretmen taş çatlasa 15 bin lira alır. Ama akşama eve nasıl gider bilemiyorum… 15 bin dedim ama vergi dilimine takılacağı için birkaç bini tekrar devlete dönecek…
Ben düşünce olarak da eylem olarak da projeye karşı duran öğretmenler tarafındayım. Sınava girmeyeceğim.
Öğretmenin uzmanlığı, branş farkı ayırt edilmeden hazırlanan tek bir sınavla ölçülemez.
Eğer aynı işi yapacaksak aynı ücreti almalıyız.
Apolet, öğretmenin de eğitimin de kurtuluşu olamaz.