Korkuyoruz

Korkuyoruz, korkular esir ediyor bizi. Hayatımızı yönlendiriyor, yaşam şeklimizi belirliyor. Ayaklarımız sağlam basmak istiyor yere. Sonsuza...

Korkuyoruz, korkular esir ediyor bizi. Hayatımızı yönlendiriyor, yaşam şeklimizi belirliyor. Ayaklarımız sağlam basmak istiyor yere. Sonsuza dek dünyada kalmayacağımızı bile bile kök salmak istiyoruz toprağa ve üstelik kanatlanıp uçmak gibi hayaller kurarken…

Aç kalırsak öleceğimizi düşünüyoruz. Evet, aç kalınca ölürüz ama bundan yola çıkıp, 'İki üç evim olsun', 'En iyi araba benim olsun', 'Her renk kıyafetimiz, her marka ayakkabımız olsun', 'Kolumuzda altın bilezik olsun' önermesine nasıl vardık? Nasıl oluyor da aç kalma korkusu, obez hayaller kurmamıza neden oluyor? Hayalini kurduğumuz yarınları tüketiyoruz, öğütüyoruz, çürütüyoruz içimizde…

İnsan belleğinde kalan en önemli korku; kendinden daha hızlı koşan, daha iri cüsseli veya dişleri daha keskin bir hayvan tarafından parçalanarak yenme korkusudur herhalde. Çok acı verici bir deneyim olmalı. Bu kadar hayvanı hayvanat bahçelerine hapsedip çekirdek çitleyerek izleme merakımız bundan olabilir. Saatlerce belgesel izleyip keyiflenmemiz de bundan olabilir. Sorun, korktuğu yırtıcı ve etçil hayvanlardan daha gaddar bir hal alan hırslar… Kendinden güçsüz olanı ezme, sırf zevk olsun diye yok etme merakı. En yakın arkadaşını, sevdiğini veya fikir arkadaşını bile hiç acımadan paramparça etmekten çekinmeyen hükmetme ve güç savaşlarında varacağımız yer neresidir? Neden yalanlarla, ihanetle, acıyla besliyoruz korkularımızı? Yaralı bir aslan gibi amaçsız saldırıp duruyoruz her gördüğümüze. Önce düşmanlar yaratıyor, bu düşmanlıkları körüklerken aramızdaki uçurumları da büyütüyoruz. Köprüler kurmak, kibrimizden vazgeçmek demek. Oysa neyi paylaşamıyoruz ki? Neden bitmiyor savaşımız? Çıksın biri özür dilesin kendinden, sevdiklerinden, sevmediklerinden, hatta düşmanlarından bile. Affedelim birbirimizi, hep birlikte iyileştirelim yaralarımızı…

İnsan, üç ile altı yaşları arasında öğrendiklerinden yaşamı boyunca etkilenirmiş. Anne babalar! Bu yaşlar önemli, evlatlarımıza bu yaş aralığında vereceğimiz değer, onların bütün yaşamına etki edebilecek düzeyde (Her anımız, her sözümüz çok değerli elbette). Sevgiden korkmayı da bu yaşlarda öğreniyoruz büyük ihtimalle. Bizi koşulsuz seven ebeveynlerimiz, yabancısı olduğumuz koskoca evrenin gönüllü hizmetçileri olarak dört dönüyorlar etrafımızda. Sevgiyi değer görmez sıradanlıkla eş değer görmek kadar ulaşılamayana sımsıkı bağlanmak ve ulaşıldığında da değersiz bir sıradanlığa dönüştürmemiz bundandır belki. Bizim yaşamımızın temellerini atan ailemizi kaybetme korkusu ve yeni bir aile kurarak geleceğimizi şekillendirme kaygısı arasında yaşlanıp gidiyoruz velhasıl. Bir tarafta bildiklerimiz, bir tarafta hayallerimiz. İkisinin arasında yaşanan koskoca bir ömür. Bazen bildiklerimiz (eksik de olsa), öğrendiklerimiz (yanlış da olsa) o kadar büyük yer kaplıyor ki hayatımızda, hayallerimize yer kalmıyor. Belki yetiştirilirken 'Yapamazsın', 'Canın yanar', 'Ben senin için en iyisini düşünürüm', 'Hayal kurmak mutsuzluk getirir', 'Risk alırsan kaybedersin' gibi kalıplar içinde büyümemize izin verildiği için bu kadar korkuyoruzdur, kim bilir?

Korkular, her birimiz için farklılıklar gösteriyor olabilir. Temel sebepleri benzer olsa da oluş şekilleri ve bizi etkileme düzeyleri farklıdır. Korkularımızla yüzleşir, doğru tanıyı koyabilirsek çözüme daha kolay ulaşırız. Hayat kısa. Ruhumuzun hayata güzellik kattığı, kendimize dost, korkusuz, sevgi dolu günleri hep birlikte inşa edebiliriz.

Bakmadan Geçme