Kanlı Başaklar

Kayaköylü yazar dostum, öğretmen Ayhan Dayan, bir düzine öyküden oluşmuş bir yapıtıyla karşımızda:'Kanlı Başaklar.' Ömer Akşahan,...

Kayaköylü yazar dostum, öğretmen Ayhan Dayan, bir düzine öyküden oluşmuş bir yapıtıyla karşımızda:'Kanlı Başaklar.' Ömer Akşahan, Önsöz'de '…insanın hiç dinmeyen bekleyişleri, bitmeyen göç olgusu, ruhundaki fırtınaları dindirme kaygısı, yurt sevgisi, görev aşkı'nın Dayan'ın her bir öyküsünün 'ana eksenini' oluşturduğunu belirtip, 'ince bir dil işçiliği ürünü öykülerinin sıcacık atmosferini duyumsayarak güzel bir okuma yolculuğu' yaşayacağımız muştuluyor daha ilk baştan. Mehmet Özcan da Dayan 'Anadolu'nun, bu toprakların insanlarının yaşanmış ve yaşanması olası bir kısım gerçeklerini öyküleştirdiği bu yapıtında gözlem gücünü, birikimlerini, duru Türkçemizin zenginliği ile harmanlaşmış' diyor. Yazar yapıtını kızı Ezgi'ye ithaf etmiş…

Kitaba adını veren 'Kanlı Başaklar' öyküsü, Gönen Belediyesi 19. Ulusal Ömer Seyfettin Öykü Yarışması Özendirme ödülünü kazanmış.

Öykünün ilk cümlesi, çok mu çok önemlidir! Okuru kıskıvrak yakalamanız, beynine soru çengelleri takmanız, olay-yer-kahramanlar hakkında az da olsa ucundan bir şeyler koklatmanız gerekmektedir. Ki gün geçtikçe diplere vuran yoğunlaşmayı yaşayabilsin! Öyküye dalabilsin! Okumayı bırakmasın! Dayan, bunu çok da güzel beceriyor. Örnekler:

'Öfkeli bir haklılık duygusuyla yamçısını geriye doğru atıp, dik yamaçlı dağların doruklarından bir kartal gibi süzdü ovayı. Artık geniş zamanlarda olmadığının farkındaydı.' (Kanlı Başaklar)

'Önü, duru maviliklere uzanan küçük bir balıkçı kasabasının çiğ yosun kokan kuytu sahilinde, birkaç günden beri kendi halinde sağa sola gezinip duran ince yapılı, uzun boylu, güzel bir kadın göze çarpıyordu' (Yakamoz Umutlar)

'İçimde yüce dağlar kadar büyüttüğüm umut yüklü düşlerime, bugüne kadar beslediğim tüm umutsuzluklarımı da ekleyip, sonsuz bir yolculuğa çıkıyormuşum gibi gidiyorum buralardan.' (Gün Düşleri)

'Bu güne kadar ne ölümsüz aşklar yaşanmıştı yeryüzünde. Bu aşkları yaşayıp yaşatanların kh cennet olmuş içleri, kh dağlamış yüreklerini cehennemin kor ateşi, cayır cayır yakıp da gitmiş her birini. Kavuşmak değil, ayrılıklar büyütmüş o aşkları, ölümsüz kılan bu olmuş.' (İki Yaralı Yürek)

'Kanlı Başaklar', 'çalı kakıcı' Uzun Ali'nin Yiğit Yusuf'un –Eşkıya oğlu Yusuf diye bilinirmiş- bacısına göz koyuşu, dağa kaldırmak isteyişi ve hak ettiği sonu buluşunun öyküsü… İmge zengini, betimleme zengini bir öykü. Derinlemesine gözlem yapılmış. Örneğin, zurnacıyı anlatırken:'Kısacık zurnasını üfledikçe kendinden geçip, acı çeker gibi bir görünüm sergiliyor, şakaklarından sızan teriyle ıslanan tombul esmer yanakları iri, anaç bir kurbağanın kursağı gibi hiç durmaksızın kabarıp kabarıp iniyordu.' Uzun sürelerde düşünülerek, yoğunlaşılarak oluşmuş cümlelerle kurulu. Yer ve giysi üzerinde durulmuş. Hele efelerin giysilerindeki ayrıntılar! '…dağlardaki taze kekiğin kokusu sinmiş temiz havayı' Yusuf ile birlikte ciğerlerine çekiyor insan! 'Alını yeşilini bürünmüş çiçeklerin, otların; kurumuş, gevşemiş, orak tırpan zamanı gelmiş ekinlerin' arasında dolaşıyorsunuz Yusuf ile. Görsellik kazandırmış yazdıklarına Dayan. Uzun süre belleğimde çakılı kalacak…

'15.40 Treni', başladığı gibi bitmeyen bir aşkın öyküsü. 'O kendi yoluna, bense kendi yolumaydı bundan sonra. Başlangıçta birlikte girdiğimiz yolun sonu aydınlık değil, zifiri karanlıkmış oysa. Onunla mutlu olma hayalleri kurarken, acılara tutunarak yaşamayı öğrenmeye çalışmak da varmış yaşamımda.' diyen Meral'in yanındayım. Kerim'in bağışlanacak yanı yok!

'Dilimdeki Buruk Tat', konusu açısından iyi ama kurgusu için bunu diyemeyeceğim. Keşke, acele etmeseydi! Daha inandırıcı bir kurguda yine aynı konuyu işleseydi diyesim geliyor naçizane!

'Yakamoz Umutlar', konusuyla ilginç okuru hemen sarıp sarmalayıveren bir öykü.Paragraf gibi oluşturulmuş cümleler, ustalıkla kotarılmış. Ne anlam kayması ne de zaman uyuşmazlığı söz konusu. Görselleşmiş betimlemeler:'denizden yansıyan yakamozların şaşkınlığıyla gözlerini pörtletip', 'Kıyıdaki yosunların kaplanması gibi, o sımsıcak yüreğini yakamoz umutların yosunlarıyla sarmaya zorunluydu sonuna dek', 'Tam tepesinden ikiye ayrılan, yavaş yavaş kırçıla dönmeye başlamış beline döven düz saçları, asi Arap taylarının hoyrat dağ rüzgarlarına bulaşmış uzun yeleleri gibi yer değiştirip duruyordu'…

'Yaşam Hırsızı', büyüklerimizin dilinde pelesenk olmuş 'Etme bulma dünyasıdır bu dünya yavrum!' örneği. Rauf Amca, öyle ayrıntılı ve belirgin çizgilerle anlatılmış ki! Uzun zaman belleğimde taşıyacağım sanki!

'Namlunun Ucundaki Sevda', zengin kız yoksul oğlan aşkı. Ama nasıl bir aşksa, 'kara sevda.' Şaşırtıcı sonu, yüreğime su serpti! Rahatladım! Olumsuza dönüşen 'Törelerimiz', feodalizmin çağın dışında oluşundan kaynaklanıyor! 'Töre' olgusunu sorgulamamız gerek! Kaynağının ne olduğunu, hangi geri unsurların eline bırakıldığını açığa koymak gerek!

'Aslanım Karabaş', sıra dışı bir hayvan öyküsü. Sımsıcak, insanın içini ısıtıyor…

'Gecikmiş Bir Kardelen Gibi', kadın(lar)ın yaşadığı soruna parmak basar. Batılı kadın, Doğulu erkek. Evliliğin ilk yıl(lar)ı. Çocuk sahibi olma meselesi. Kadın kahramanın adı yok! Kadının adı yok! Özellikle böyle. Çünkü tek bir özel adla tekilleştirmek istememiş Dayan. Aynı sorunu yaşayan tüm kadınların konusudur diye! Öykü şöyle son buluyor.'Doğu'nun karla kaplı dağlarının eteklerinde, bana yepyeni bir umut ışığı olacak içimdeki bu canla, canımla, bebeğimle, tıpkı açması gecikmiş bir kardelen gibi üstümdeki ağırlığı silkeleyip uyanayım, filiz salayım ne olur!'

'Güz Düşleri', kahramanın evden öğretmenlik görevine ilk başlayışı nedeniyle ayrılışının öyküsü. Evinden, mahallesinden, her şeyini ezbere bildiği komşulardan, dostlardan, kentinden kısacası yaşantılardan sıcacık satırlar, canlı mı canlı betimlemeler ve duygusal anlar… 'Ardıma bakınıyorum. Yaşadığım şehir git gide gözden kayboluyor. Ben mi şehirden, yoksa şehir mi benden hızla uzaklaşıyor onun da ayrımına varmakta zorlanıyorum sanki!'

'Hüseyinlerin Türküsü', 'Yemen ellerine gönderilmiş binlerce askerden yalnızca ikisi' aynı köyden 'Kara Hüseyin ve Yaman Hüseyin'in yazgısını anlatıyor. Osmanlı'nın yanlış siyasetinin kurbanıydı onlar, diğerleri gibi… Sorumluları İstanbul'da keyif çatarken, Anadolu'nun yiğitleri Yemen çöllerindeydi… Daha ötesi öyküde!

'Beklenen Yolcu', bir türlü gelemeyecek yolcuyu beklerken…acılı babanın çırpınışı!

'İki Yaralı Yürek', Kırkıca'da doğmuş-büyümüş-serpilip güzel bir kız olmuş Eleni ile anasına bakmak zorunda olan Nevzat'ın yaşadıkları aşk, mübadelenin bu aşka yaptığı… Sonunu merak mı ediyorsunuz? Türkçe'ye çevrilmiş şu Rumca ezgi ipucunu verir size:

'Deniz bile acı çeker ah agapimou,

Gözlerinden yaşlar döker,

Benim bu derdim gizli kalmaz sevdiğim

Figan ile başımdan tüter.

***

Kayıklar kıyıdan ayrılırken ah agapimou,

Sanki canım tenimden ayrıldı.

Bir de baktım sevdiğim bizim dağlarımızdan

Mavi bir kuş gibi havalandı.'

Eline, yüreğine, bilincine sağlık Ayhan Dayan Öğretmenim.

Okurun bol ve bereketli olsun!

________________

* Kanlı Başaklar, Öyküler, Ayhan Dayan, Ben Yazarım Yayınları-www.benyazarim.com, 2010, İstanbul, 180 Sayfa.

Bakmadan Geçme