İsimler ve sıfırlar

İsimleri unutuyoruz aslında. İsimlerin sahip olduğu bedenleri, o bedenlere takılmış sesleri, o bedenin içindeki ruhun aynası...

İsimleri unutuyoruz aslında. İsimlerin sahip olduğu bedenleri, o bedenlere takılmış sesleri, o bedenin içindeki ruhun aynası olan yüzleri… O bedenleri yutacak olan topraktır. İsimleri kim hatırlayacaktır?

Yüz binlerce şehit verdik bu zamana kadar. Bu zamana kadar yaşayalım diye. Hepsinin bir özlemi, bir hevesi, bir derdi, belki de beklediği birileri vardı toprak onları sindirmeden önce. Sadece eğer mezarlarını ziyaret edersek beş saniye aklımızda kalıyor isimleri. Mustafa, Necati, Samet, Abdullah… Yeni bir ismi okuyana kadar sanki bir hayat değilmiş gibi okuyup geçiyoruz o isimleri o soğuk mermerlerde. Hepsi yüz binlerce. Yüz binlerce hayat.

Boş kalan parkların sayısını bilmiyoruz ama o parklara öldürülmüş çocukların adını veriyoruz. Öldürülen on binlerce çocuk ve belki de bir o kadar boş kalmaya mahkum salıncaklar. Arkasından üzülecek ailesi yokmuş gibi sadece bir çocuk parkı oluyorlar. On binlerce aile. Ve bir o kadar boş kaydırak. Acımızı unutacak mıyız mezar taşında yazan isimler, parklarda da yazınca? Hayır! Çocukları da istemeden sayılara dönüştürüyoruz. Ölen her çocuk için birer park!

Yakılan, parçalanan, kesilen, boğulan, zehirlenen kadınlar mesela. Onların anısına öldürüldükleri yere karanfil bırakıyoruz. Yaşasaydı belki o kadına kimse karanfil vermeyecekti. Mumlar yakıyoruz anısına. Yaşasaydı o mumları pastasında üfleyecekti. Ölen kadınlar kadar karanfil ve yanmış mumlar… O kadar suç ve kızarmayan suratlar.

Biz canavardan insan yapamıyoruz. İnsandan sayı yapıyoruz. Sonuna her sıfır eklediğimizde daha çok canavar, daha çok sayı yapıyoruz. Bu yüzdendir ki isimler unutulur. Bu yüzden yani bu suçu kimse yüklenmek istemediğinden tüm yük karanfillerin omuzlarında durur. Bu yüzden yani kimse utanıp kızarmadığından, usanıp kızmadığından çocukların isimleri parklara koyulur.

Bakmadan Geçme