İnsanca

“Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan halka müderris ise hakikate asidir.” (Yunus Emre) Köşemizin adı...

'Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan halka müderris ise hakikate asidir.' (Yunus Emre)

Köşemizin adı Yaşamın İçinden olunca hayata dair her şey, yazımız için birer vesile olabiliyor. Siz değerli okurum, yazılarımı takip edebiliyorsanız siyasetten felsefeye tasavvuftan edebiyata sanata hemen her konuda elimden geldiğince bakış açınızı zenginleştirmek istiyorum. Madem hayatın rengarenk bir gökkuşağı olduğunu kabul ediyoruz, o halde magazin de bir renktir. Magazin yazısı, çok ender yazıyoruz. Satırlara ilham, sadırlara şifa olacağına inandığım için magazinden esinlenerek bu yazıyı yazıyorum. Aslında amacım, yine ve illa ki yaşamda insanca var olabilmekte…

2019 yılında iş adamı Uğur Akkuş ile çeşitli skandallar yaşayarak hayatını birleştiren manken, sunucu ve pilates eğitmeni Ebru Şallı'yı sanırım bilmeyen yoktur. Sporu, özellikle de pilates sporunu ülkemizde tanıtan ve pek çok kişiye sevdiren Ebru Hanım, geçtiğimiz Nisan ayında daha önceki evlililiğinden olan 10 yaşındaki oğlunun vefatı ile sarsılmış, sosyal medya hesabından acısının ne kadar yakıcı olduğunu gözyaşları içinde anlatmıştı.

Yakın zaman önce yani acısının üzerinden yine yaz tatili boyunca mayolu fotoğrafları ve eşi Uğur Bey'in doğum gününü kutlaması, epey bir dedikoduya malzeme olmuştu.

Sosyal medyada bir linç kampanyasının manevi saldırılarına muhatap kalan Ebru Şallı'ya en çok yüklenen, Uğur Akkuş'un Ebru için ayrıldığı ve ayrılmak için de epey bir tazminat ödediği iddia edilen eski karısı Gonca Derin'in sarsılan kadınlık gururunu anlamamak için duygusuz olmak gerekiyor ancak medenice yaşanan ayrılık sonrası ve üstelik bir masum çocuğun hastalığının ölüm ile neticelenmesinin akabinde yaşatılan polemik hiç de kadınca değil, hiç de insani değil diye düşünüyorum.

Linç kampanyasının arka planında hiç şüphesiz değer yargıları, toplumsal gelenekler hakim; genel kaideye göre iyi ve kötü şekilleniyor. Oysa ki herkes, acısını da sevdasını da farklı yaşayabilir. Burada şu da yanlış anlaşılmasın lütfen; 'Kişiler özgürlük adı altında toplumun değerlerine başkaldırsın; zevkleri, keyifleri ne istiyorsa yapsın, yaşasın' demiyorum.

Hatalara hata demek ve o hataları tekrar etmemek en güzel erdemlerden biri; bu ayrı bir mevzu. Öte yandan her ne olursa olsun bir kişinin vefatı üzerinden düşmanlığı körükleyen hareketler ne adına, hangi sebeple yapılırsa yapılsın ahlaki ve insanca olmadığını söyleyebiliriz.

Toplumumuzda uzun zamandır süregiden anlaşmazlıklar; sevgisizliğe, kin duygusuna ve de düşmanlığa evrildi. İlk insan türü Homo Sapienslerden pek de geri kalır yanımız ne o zaman? Şimdi diyebilirsin 'Aaa yazar hanım, sen evrime inanır mısın?' diye. Sevgili okurum, Tanrı'nın kapının dışında bırakılmadığı bir evrim teorisine inancım var. Bu da inşallah bir başka yazının konusu olur, size bu konuda da fikirlerimi aktarmak isterim.

Hayvan ve insan karışımı Homo Sapiensler ile ortak noktalarımızın günümüzün şunca modernliği teknolojisi varken bile devam ediyor oluşu, ruhlarımızın pek insanca evrimleşemediğinin de ayrıca bir kanıtıdır.

Mevzuya dönecek olursak Ebru Şallı ilk evliliğini Ozan Orhon, ikinci evliliğini de Harun Tan ile yapmıştı. Harun Tan'dan müzisyen Sinan Akçıl yüzünden boşandığı söylendi. Bir süre ikili aşk yaşadı ve ayrıldı. Cem Yılmaz derken gönlünü evli bir iş adamı olan Uğur Akkuş'a kaptıran Ebru Şallı, iki buçuk yılın ardından geçtiğimiz sene magazin dünyasına bol sansasyon bırakarak Uğur Bey'le dünya evine girdi. Masal gibi olan düğünleri, düğün hediyesi de halen gündemde yerini koruyor.

Aralarında yaptıkları tek bir maddelik olduğunu söyledikleri evlilik sözleşmesi de magazin gazetecilerin kurgulayıp sorguladıkları bir konu.

Yıllar önce evli Hamdi Alkan ile de adının aşk dedikodularına karışması, Ebru Şallı'nın 'Zaten bu adamla da parası ve gücü için mi birlikte?' sorusunu sordursa bile insanca olaya yaklaşmak daha seviyeli olacaktır çünkü ortada artık her şeye rağmen yapılmış bir evlilik, aile kurumu var.

Eleştiri yaparken, sorgularken veya aynı dünya görüşünde ve yaşantısında olmasak da karşımızda bir manken değil, bir kadın ve bir anne var ve bu anne bir evladını kara toprağa vermiş, ayakları üzerinde durmaya çalışıp diğer evladı ve ailesi için güçlü olmaya çalışıyorsa…

'Dünyanın en büyük acısı evlat acısını ömrümün sonuna kadar yaşayacağım. Acımı yaşarken de kimseye hesap vermeyeceğim' diyen Ebru Şallı'yı anlamaya çalışıyorum. Yaptığı hatalar için cehennem müfettişliği yapmak görevimiz değil.

Çünkü sınanmadığımız günahların masumu değiliz. Hüküm verecek yargılayacak kadar da anasından doğmuşçasına tertemiz olanımız var mı acaba?

Hataları desteklememek ayrı bir şey, yaşanılan acı gözyaşı ile beli bükülen birini infaz edip yerden yere vurmak ayrı bir şey…

Sapla samanı, şapla şekeri aynı kefeye koyamayız. 'Ya hep ya hiç' felsefesinden ziyade beyazın içindeki siyahı, siyahın içindeki beyazı görebilmeyi,insani duygularımızı yitirmemeyi diliyorum.

Anlayış ve vicdanın sesi, kalbimizin imanıdır!

Bakmadan Geçme