Hz. İbrahim'in Misafiri
Ramazan denince aklımıza Kur'an, oruç, teravih, iftar gelir… Ramazan demek, bereket ve yardımlaşma demektir, empati duymaktır…...
Ramazan denince aklımıza; Kur'an, oruç, teravih, iftar gelir… Ramazan demek, bereket ve yardımlaşma demektir, empati duymaktır… Bize verilen nimetleri paylaşmaktır… Bu ayda yapılan iyiliklere daha fazla sevap verildiği için zekatımızı bu ayda veririz… Tutamadığımız ve daha sonrada tutma imkanımızın olmadığı her oruç için fidyemizi veririz… Ramazan'a kavuşmanın şükrü olarak da hepimiz fitre veririz…
Zekt, fidye, fitre veya sadakamızı verirken aklımızdan geçer… Kime versek? Verdiğimiz gerçekten muhtaç mı? Oruç tutmayan ve namaz kılmayana verilir mi? Yani sadakam iyi birine gitsin, diye içimiz depreşir durur…
Hz. İbrahim, sık oruç tutar ve orucunu da misafirleri ile açmak istermiş… Bir ara evine misafir gelmeyince misafir çağırmak için evden yola çıkmış… Yoldan geçen, yetmişi aşmış yaşlı bir amcayı evine yemek yedirmek için davet etmiş… (Bugün yoldan geçeni ikram için çağıran kaç Müslümanımız var desek, dersiniz ki hocam elin adamına nasıl güveniriz dersiniz ki bu da çağımızın ayrı bir güven problemi…)
Yaşlı adamla biraz konuşunca onun Mecusi/ataşe tapan koyu bir inkrcı olduğunu öğrenen Hz. İbrahim'in içine bir kuşku düşer… Soframa iman ehli biri otursun diye düşünerek yaşlı adama yol verir, misafir etmez… Ve evine döner…
Evine geldiğinde Allah, meleği Cebrail'i Hz. İbrahim'e göndermiş… Melek ona Allah'ın şu sözünü iletmiş:
'Ey İbrahim! Benim kullarıma karşı daha merhametli ol! Kulum bana yetmiş sene isyan ettiği, bana ibadet etmek yerine ateşe tapmayı tercih ettiği ve nimetlerime nankörlük ettiği halde, ben onun rızkını hiç kesmedim. Sen ise kapında bir defa ikramda bulunmadın. Onu misafir etmezsen sana azap ederim.'
Bunun üzerine Hz. İbrahim soluğu sokakta almış. Arayıp yaşlı adamı bulmuş. Kendisini tekrar misafir etmek istediğini söylemiş. Adam da önce yol verdin şimdi tekrar çağırıyorsun gelmem artık deyince Hz. İbrahim yalvar yakar adamı sırtında götürmek şartıyla ikna etmiş.
Yemek sonrası adam Hz. İbrahim'e önce davet edip sonra vazgeçmesini ardından da ısrarla yine çağırmasının sebebini sorunca Hz. İbrahim olan biteni ona anlatmış… Adam:
'Senin inandığın Allah benim gibi değersiz ve isyankr bir kul için peygamberini azarlıyorsa ben de hatamı anladım ve ateşe tapmaktan vazgeçtim, Rabbine iman ettim.' demiş ve mümin olmuş.
Emekli bir öğretmenimiz de bir oruç günü bir kafede otururken garsonluk yapan gencin ayakkabısının eski ve yırtılmış olduğu görünce içinden ona bir ayakkabı almak geçmiş… Genci yanına çağırmış ve kısa bir konuşmadan sonra onun oruçlu olmadığını ve hatta ateist/Allah'a inanmayan biri olduğunu öğrenince gönlünden, bu imansıza mı iyilik edeceğim diye düşünürken aklına Hz. İbrahim'in Mecusi misafiri gelivermiş…
Allah beni bu dünyada uyarmaz amma ahirette uyarabilir, diyerek gencimize yeni bir ayakkabı parasını gence uzatıvermiş…
Evet, oruç tutan tuttuğu oruçtan, tutmayan da tutmadığı oruçtan sorulacak… İyilik yolunda engellere takılmayınız… Kimi oruç tuttuğu için ağlar, kimi tutamadığı için ağlar; gerisini şeytan ve nefis bağlar…
Herkesin orucu kendisine deyip de oruçludan ziyade oruca hürmette hürmetten geri durmamalı… Eskiden Ramazan günü açıktan yememeye gayret eden Yahudi ve Ermeni komşularımız arattıracak şeylerden de kaçınmalıyız…