Harakiri -Onur intiharı-
Kentlerin de tek bir fert gibi kendine has DNA şifreleri mevcut olduğunu yaş bereketine erdikçe öğreniyoruz....
Kentlerin de tek bir fert gibi kendine has DNA şifreleri mevcut olduğunu yaş bereketine erdikçe öğreniyoruz. Bu şifreler, bir anlamda kültür kodları olup bir bölgeyi keşfetmemizde bize yol gösterici vazifede bulunuyor. Tıpkı insanoğlunun birbirine asla benzemeyen parmak izleri gibi… Birimizin diğerine benzemiyor oluşu ne ilginç!
Almanya'nın kültürel anlamda en parlak kenti Münih'e gittiğimizde tarihi Enver Paşa Caddesi'ne illa ki uğramak gerekiyorsa Ödemiş'e gelince de Ulus Meydanı'nda en az bir saat hatıralar ile demlenmek farz oluyor. Preveze Caddesi'nde iskan eyleyen Şeker Şerbet hanım teyze ile kar helvasına kaşık sallayalım dedik. Kendisini beklerken sizlerle hasbihal eyleyeyim dedim sevgili okurlarım. Zilli Pakize de Şeker Teyze'nin kızı. Onun elinden de çok koruk suyu içmek nasip oldu. İnşallah can tanelerim, sizlerle de kısmet olur.
'Bırak şimdi koruğu, helvayı da sadede gel be kadın' diyen okurumu yerinde tepindirmeden devam edeyim. Efendim, Almanya hayranı Enver Paşa'nın yanlış bir dış politika ile Sarıkamış'ta onlarca askerimize savaşmadan, sadece soğuktan donarak şehadet şerbeti içtirmesini her sene hüzünle yad ediyoruz. Malum birileri de Şam'da cuma namazı kılma hayali ile pişmiş tavuktan beter etmedi mi bizleri? 'Aaaa cumaya laf söylüyor zındık karı' diyecek kadar akıldan gayri müsellah -Türkçe meali, kafadan kontak- olan var mı? Varsa da canı sağ olsun, hepiniz kıymetlimsiniz.
Hüzünleriyle beslenen bir garip ülkeyiz. Çünkü bu toprakların mayasında illa ki elem var. Elemlerin bir bölümü de nisyanımızdan -unutkanlığımızdan- kaynaklanıyor. Unutan zihin sorgulayabilir mi ki? Haberleri takip ettiyseniz geçen gün tren kazasının ilk duruşması vardı. Neydi bu kaza? Geçtiğimiz yıl Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde 25 kişinin vefatı, 328 gibi epey fazla bireyin yaralandığı Çorlu tren kazası sonrası ilk duruşma, iki gün önce 'Adalet istiyoruz' diye feryat eden ailelerin gösterileriyle zihinlerimize kazındı.
Özellikle de vefat edenlerin arasında Oğuz Arda ismine takıldım. Annesinin evladı için döktüğü gözyaşı ve savurduğu feryat karşısında etkilenmemek mümkün değil. Anne değilim ama empati denilen karşımdakinin hissiyatını anlama yetimi zaman içinde geliştirmeye çalıştım. Acıların en büyüğü evlat acısıymış, bunu eşim Ali Bey'den öğrendim. Kendisi, biz tanışmadan yıllar önce koklamaya bile kıyamadığı evlatlarından birini trafik kazasında gayb alemine uğurlamış. Acısı halen çok taze, daha elem verici olan da bu acının telafi edilemeyecek oluşu…
Dervişlerin piri Yunus Emre'nin 'Şu dünyada tek bir şeye yanar içim, göynür özüm; yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi..' mısrasını anımsadım.
Nice evlatlar cennet kuşu oldu, ölüm de hayat gibi Tanrı'nın bize bir imtihanı lakin bireysel anlamda sorumluluklarımızın farkında mıyız? Onca asker şehitlik mertebesine nail oluyor da devlet büyüklerinin evvelemirdeki vazifeleri, taziyede bulunup kutsal metinden bölümler okumak mı?
Bizzat tüm peygamberler; 'Biz edebi, ahlakı güzel kılmak için gönderildik' diyerek bizi asıl önemli olana yöneltmişlerdir. Miting meydanlarında Kuran-ı Kerim ile devlet büyüklerinin poz vermesinin de bu bağlamda pek kıymet-i harbiyesi kalmıyor. Sorumluluğa sahip olamadıktan sonra!
Tren kazası sonrası ne gibi bir açıklama yapıldı, üst düzey yetkililer, istifa etmeyi akıllarına getirip helallik isteme erdeminde bulundular mı?
Oysa ki bizim kültürümüzden, inancımızdan olmayan bir Japon mühendis Kishi Ryoichi, 25 Mart 2015 tarihinde İzmit Körfezi Geçiş Köprüsü'nde geçici yol montajı yapılan kedi yolu halatlarından birinin kopmasından kendisini sorumlu tutarak harakiri -onur intiharı- yapmıştı. Hepsine rahmetler olsun.
Böylesi bir ahlaki duruş karşısında nefes alıp verişimiz bile değişiyor. 'Soluksuz kalıyorum' diyebilirim.Yetkililerden harakiri yapmalarını elbette beklemiyoruz ancak az çok üzerlerine düşen vazifeleri yapabilseler de bir amuda kalkabilseler ne de güzel olacak.
İşte; eğri ve doğruları yüreğimde alıp verirken, tam da böylesi bir ruh halindeyken beni benden kurtaran Şeker Şerbet Teyze ile kızı Zilli Pakize, kar helvalarıyla yanıma revan oluyorlar.Müsaadenizle, kar helvasını eritmeyelim.
Kavuşuncaya kadar Yaradan'a -en emin olana- emanet olunuz.