GÖNÜL HİZMETİ

Bu yazım istedim ki zamansız olsun. Her an taze kalsın, herkes yüreğinden bir parçayı bulsun. Bakışlarını...

Bu yazım istedim ki zamansız olsun. Her an taze kalsın, herkes yüreğinden bir parçayı bulsun. Bakışlarını arayışlarını yüreğine çevir ve kalbine kazmayı vur. En derinlere in, geçmiş gelecek sızılarını dindir. Ne ararsan gönlünde ara, her şeyi orada bulacaksın. İnan bana, kalpler ancak Yaradan ile huzur buluyor.

Bu yazımı özellikle bana Osmanlıca derslerimde sabreden Ödemişimin Hayrat Vakfı yiğitlerine armağan ediyorum.

Yukarıda alıntıladığım metnin anlamı şöyle; 'Dilin, aşkı yorumlaması güzeldir; ama dile gelmeyen aşk daha güzeldir'

Yirmi yıldır yazı ile ilgilenen bir kardeşiniz olarak böylesi cümleler ile karşılaştığımda kendimi zaman gemisine binmiş, sonsuzluğa ışınlanmış olarak hissediyorum. Bu metinde bahsedilen aşk, her birimizin yürek penceresine farklı açılsa da benim için gönül hizmeti olarak kendini açar. Nedir gönül hizmeti, gönül ağlarken yüzün gülmesidir. Kalbin incinse de incitmemek için çırpınmaktır. Duygularını dilinin ucunda tutup da halini hicabından anlatamamaktır. Ama iyi de bu duygu nasıl aşk olur?

Zaman yolculuğunu 13. yüzyıla ayarlayalım. Eski medreselerin, ilim yuvalarının bozulmadığı, maddi manevi ilmin bir görüldüğü devirlerde Allah dostu olmak isteyen müritlerden biri, hocasının abdest alacağı suyu sabah namazı için ısıtması gerekirken unutmuş. Dakikaların kaldığını anlayıp hocasına sıcak su sunamayacağı için içi yanmış. Öyle bir yangın ki, su ibriğini kalbine bastırmış. 'Allahım hocama hizmet aslında sana hizmet, ona olan kusurum aslında sana olan kusurumdur' diyerek gözyaşlarını içine akıtarak yürek yangınını söndürmüş. Lakin hocasına ibrikten döktüğü sudan yanan hocası, 'Evlat bu nasıl böyle ısındı? Suyun sıcaklığı odun ateşine benzemiyor' dediğinde müridi dilinin ucuna gelen gönül yarasını anlatamamış. İşte dostlar, benim uzun zamandır kafayı taktığım böylesi aşk ki, bendeniz bunun adına gönül hizmeti diyorum. İmkanını, gücünü, ilmini, nefesini insanlık için sebil etmek için kendin ile yarışmak, sürekli çalışmak…

Düşünün, kendiniz açken lokmanızı paylaşır mısınız? Evinizde üç halı var, ikisini bağışlayıp biri ile idare edebilir misiniz?

Soruları çoğaltmak mümkün; cevaplar ise nefs makamlarımıza göre değişir.

Dünyalık makamlar var da ruhi alemin makamları yok mudur?

Herkes kabına, meşrebine, imanına göre değişik hal ile yüreğini bezeyip süsler.

Başkaları için çırpınan yürek, mutmain olmuş nefstir ki Yaradan'ın dostu olmak gerekir. Peki nasıl olunur derseniz, ibrikteki su örneği cevabımız olsun.

Yürekte yangın olup kavuracak, bu yangın ile başkaları için koşarken alaya alınacak, dalga geçilecek, kısacası ne insan yerine ne de adam yerine konulmayacaksın.

Hoooop orda durrrr, insan yerine konulmamak da nesi diyorsan senin suyun daha anlarsın yaa ısınmamış, suyu yürekte kaynat öyle gel, dermişim.

Ee tamam kaynattım diyelim, bu kadar mı, hiç bu kadar olur mu? fırsat buldukça bu konuda konuşacağız. Şimdilik kalın sağlıcakla, sevgiyle…

Bakmadan Geçme