Faili meçhul kıyaklar

Bir oyun gibi oynayabilsek mesela… Bilerek ve isteyerek yardıma ihtiyacı olan birinin yanından geçerken 10 TL...

Bir oyun gibi oynayabilsek mesela…

Bilerek ve isteyerek yardıma ihtiyacı olan birinin yanından geçerken 10 TL düşürsek,

Uzun yıllardır bakımsız olan bir mezarı temizlesek ve çiçek diksek,

Bir ilkokul öğrencisine bir haftalık harçlığını versek,

Sipariş verdiğimiz bir alana bir bedava pizzanın ikincisini komşumuzun zilini çalıp kapısının önüne bıraksak,

Bu kış soğuğunda yardıma muhtaç bir aileye bir çuval kömür bıraksak…

Ama bunları kimin yaptığını bilmeseler. Faili meçhul kıyaklar olsa ne güzel olurdu değil mi?

Ufak şeylerle insanı mutlu etmek ne kadar kolay aslında değil mi?

İnsanlara kırgınlığım, gün geçtikçe artıyor. Öyle bizzat, şahsi kırgınlığım değil bu. İnsan olamayışımıza kızıyorum. Kırılmamam lazım ama elimde değil. Serde öğretmenlik var ya; ben de çareyi yazmakta buluyorum ama… Okuyan var mı, varsa da benimle aynı fikirde midir bilmiyorum.

Şöyle olsun istiyorum;

İyi olayım, iyilik edeyim…

İyi olsun, iyilik etsin…

İyi olalım, iyilik edelim…

Şu iyilik moda olsa da herkes akımına kapılsa diyorum.

Ortalık iyiliklerden geçilmese…

Ne iyi olur değil mi?

Hala aşığım mı diyorsun kuzum?

Hepsi itinayla beni mi buldu bilmem. Hani kafalarını kesip kurutsan anca anahtarlık olacak kızların hepsi, deli gibi aşk sarhoşu olduklarını söylediğinden yaşamdan aldığım zevk minimuma indi bu hafta.

Hep aşık olduğumuzu düşündüğümüz zamanlar vardır. İlkokulda sabah andımızda mikrofonu el ele tuttuğumuz kişiyi sever, öğle tatilinde bahçede kovalamaca oynadığımız çocuğa takılır, beden dersinde en çok gol atan erkeğe bağlanır, akşam da 'örtmen ne ödev verdi?' diye aradığımız çocuğa aşık olurduk. Aşık olduğumuz çocuğa 'Asım Kasım, kesmek lazım', 'Ayıp ettin Şemsettin' denir miydi? Biz derdik. Sonra da kafamıza vurunca 'O da beni seviyor' tripleri başlardı.

Büyüdük. Anlamı biraz daha değişti aşkın. Böyle jölemsi kıvamda, vıcık vıcık, nereye çeksen uzar tarzında. Oysa ne gerek vardı bu kadar büyütmeye…

Aşk, belki de bir göz kusuru, belki de algıda yanılsama. Öksürmek, hapşırmak, koşmak gibi bir şey. Araba yokuştan aşağıya hooop diye inerken ya da tam uykuya dalarken düşermiş gibi olunca hissettiğimiz o sıcaklık gibi.

'Çok aşığım, o olmadan yaşayamam, onu anası benim için doğurmuş' triplerini bırakmak lazım.

Gün olur devran döner, o çok aşıkken öpüp sarıldığınız sevgilinizin gömleğini yıkamaktan gına gelirse içinize, olur olmaz her gece ağrırsa başınız, o uyurken kıyamadığınız aşkınız başlarsa horlamaya, sadece elektrik kesilince gelirse aklınıza romantizm, aklınıza ben geleyim olur mu? Elimde bir cetvel, kara tahtada size şunu okuturken:

'Aşık Veysel'e sormuşlar: Aşk nedir?

Üstad cevap vermiş: Oğlan kızı sever, kavuşamaz, aşk olur…'

Anlaşıldı mı?

Bakmadan Geçme