Evleri yıktıran bir gelenek: Nahıl

Nahıl, Arapça “nahl” kelimesinden gelir ve hurma ağacı demektir. Nahıllar düğün ve şenliklerde sergilenmek için balmumundan...

Nahıl, Arapça 'nahl' kelimesinden gelir ve hurma ağacı demektir. Nahıllar; düğün ve şenliklerde sergilenmek için balmumundan yapılan, çeşitli şekillerde süslenmiş, aşağıdan yukarıya doğru incelen, süslü, ağaç biçiminde heykelsi yapılardı. Balmumundan yapılan bu sembolik ağaçlar; çeşitli meyveler, kağıtlar, çiçekler, değerli taşlar, altın ya da gümüş yapraklar, kumaşlar, işlemeli mendiller, mumlar, aynalar ve sırma gibi parlak tellerle süslenirdi. Şekli, servi ağacını andırırdı. Osmanlı zamanında yapılan düğün ve sünnet şenliklerinde bu görkemli ağaç tasvirleri, alayın önünde taşınırdı. Üzerindeki mumlar nedeniyle nahıla 'düğün mumu' da denirdi. Bunun bir yerden bir yere taşınması ise 'mum alma' olarak adlandırılırdı. Bu süsleri yapan esnaf da 'nahlbend' olarak bilinirdi.

Bu adet, daha önce bahsettiğimiz Türklerdeki ağaç kültünü yansıtan eski bir gelenektir. Çeşitli motiflerle kendini gösteren bu gelenek, yaşamda ve toplumsal bellekte ağacın kalıcılığının kanıtı niteliğindedir. Ayrıca Türklerdeki 'hayat ağacı' kavramını da temsil etmektedir.

Bu ağaç formundaki süslü semboller sadece Türklerde değil, aynı zamanda eski Anadolu uygarlıklarında da görülür. Örneğin Frigler, yılın belli dönemlerinde özellikle de doğanın yeniden canlandığı İlkbaharda düzenledikleri dini törenlerde Osmanlı dönemindeki nahıllara benzer süsler taşırlardı. Hitit kabartmalarında da dikkat çeken bu simgeler, eski uygarlıklarda erkeklik gücünü temsil ederdi.

Avusturyalı tarihçi Hammer, Osmanlı saray şenlik ve düğünlerinden bahsederken nahılların çiçek, meyve ve kuş gibi bereket sembolleriyle zenginleştirildiğini, konik bir yapıya sahip olduğunu kaydetmiştir. Nahılların sembolik anlamları üzerine ilk defa açıklama yapan kişi de Hammer'dir. Ona göre nahılların büyüklüğü damadın erkeklik gücünü, dallarına asılan meyveler ise kadının doğurganlığını simgelemektedir.

Nahılların standart bir şekli ya da boyu yoktu. Şenliği düzenleyen kişinin istediği sayıda ve istediği boyutlarda olabilirdi. 1675 yılında IV. Mehmed'in oğullarının sünneti ve kızının düğünü için Edirne'de düzenlenen şenlikte 150 nahlbend tarafından 40 adet nahıl yapılmıştı.

Bir süs olmasının yanı sıra yaptıran kişinin ekonomik ve toplumsal gücünü ortaya koyduğundan nahıl yapımında kullanılan malzemeler ve nahılın yüksekliği önemli detaylardır çünkü nahıllar, yüksek maliyetlere sahipti. Nahıl, ne kadar büyük ve gösterişliyse kişinin o kadar saygın ve de zengin olduğu anlaşılırdı. Özellikle padişahların düzenlediği şenlik ve düğünler, birer güç gösterisidir. Büyük harcamalar yapılıp ortaya görsel bir ihtişam sunulması ve bunun halkla paylaşılması, yöneticinin gücünü ortaya koyarken toplumun yöneticisine hayran olmasını da sağlar. Hatta tüm bunlar, şenliklerin asıl düzenlenme nedenleridir. Şunu da belirtmek gerekir ki nahıllar sadece saray düğünlerinde değil, halk düğünlerinde de kullanılan objelerdir. Büyüklüğü ve maliyeti aynı olmasa da taşıdığı anlam aynıdır yani düğün sahibinin ekonomik varlığını, saygınlığını ortaya koymaktadır.

Nahılların hareket ettirilmeleri konusuna gelirsek küçük nahıllar, minyatürlerde de çizildiği üzere elde taşınırdı. Ancak büyük nahılların taşınması o kadar kolay değildi. Bunlar, çok sayıda acemi oğlanı ve tersane forsası tarafından taşınırlardı. Nitekim ünlü yazar ve siyasetçi Alphonse de Lamartine, Osmanlı saray şenliklerinde kullanılan nahılların imparatorluğun gücüne paralel olarak sıra dışı yüksekliklere ve çaplara sahip olduğundan, ayrıca taşınması sırasında karşılaşılan zorluklardan söz etmiştir. Öyle ki bazıları bir minare boyu olan bu büyük nahılların tabanları da beş altı metreydi. Hangi sokaktan geçirilecekse o sokaktaki evlerden bazılarının cumbalarını, çatılarını, saçaklarını hatta bazen evin tamamını yıktırmak gerekirdi. Örneğin I. Ahmed'in kızı ve kız kardeşi için düzenlenen düğün şenliği için 30 kadar ev yıktırılmıştı.

Evler yıktırıldıktan sonra ev sahibi mağdur edilmezdi. Yıkıcılarla birlikte mimar ve yazmanlar da görevlendirilir ve ev sahibine hemen evin onarılması için gereken para ödenirdi. Tabii ki yine de kimse sağlam evinin bir kısmının ya da tamamının yıkılıp tekrar yapılmasını istemezdi. Bu sayede nahılcılar, 'Sizin sokaktan geçmeyelim; cumbalarınız, evleriniz yıkılmasın' diyerek bazı kişilerden para koparırlardı.

Nahılların taşınmaları için altlarına tahtadan sekiz ila on tane kol yapılır, bazen elli bazen yüz kişi bu kollardan tutarak ilerlerdi. Taşıyıcıların başında bir düdükle işaret verip duraklamaları, yürümeleri, sağa sola gitmeleri için talimat veren bir kişi bulunurdu. Hareket halindeyken devrilmemesi için nahılın tepe noktasından ipler sarkıtılır; gerektiğinde bunların ucundan asılarak devrilme ihtimaline karşı denge sağlanırdı. Evliya Çelebi, ünlü seyahatnamesinde büyük nahıllardan ve nasıl taşındıklarından bahsetmiştir. Devasa büyüklükteki nahılların planlı bir şekilde, devrilmeden bir yerden bir yere taşınması bu törenleri izleyen yabancı elçi ve ziyaretçileri de oldukça etkilemiş; onlar da kaleme aldıkları eserlerinde bu detaylara yer vermişlerdir.

Nahılların kendileri birer sanat eseri olduğu gibi onların ihtişamı, Surname gibi önemli eserlerde de kendini göstermiştir. Örneğin III. Ahmed'in oğullarından dördünün 1720 yılındaki sünnet törenleri nedeniyle düzenlenen on beş günlük bir şenlik, Şair Vehbi'nin ayrıntılı tasvirleriyle ve Levni'nin 137 levhadan oluşan çizimleriyle 'Surname-i Vehbi' adlı eserde anlatılmıştır. Bunların arasında nahılların geçişini konu alan detaylı bir minyatüre de yer verilmiştir.

Velhasıl düğün ve şenliklerde kullanılan, yüzlerce kişinin taşıdığı dev avizelere benzeyen bu yapılar; bolluk, bereket, üreme, güç gösterisi, paylaşma gibi sosyal anlamları ile özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun saray düğün ve şenliklerinde vazgeçilmez bir kültür objesi olmuştur. Nahılların hem görünüşlerinin hem de son derece kalabalık ve coşkulu bir ortamda taşınmasının toplum üzerinde yarattığı heyecan, mutluluk, şaşkınlık ve hayranlık, nahılın yapım amacının bir parçasıdır ancak zamanla geleneksel yapıdan kopma, yaşam anlayışlarının değişmesi gibi nedenlerle bu adet neredeyse unutulmuştur. Eskisi gibi büyük olmasa ve pahalı malzemelerle hazırlanmasa da günümüzde Kapadokya'da bulunan Ortahisar'da varlığını devam ettirmektedir. Ne yazık ki burası, geleneksel anlamda nahıl adetinin yaşatıldığı tek yerdir.

Bakmadan Geçme