Ekmekle terbiye etmek
Geçen haftanın gündemi, oldukça hızlı idi. Başta uluslararası ilişkilerde ABD ile Suudi Arabistan alışverişi baş döndürürken...
Geçen haftanın gündemi, oldukça hızlı idi.
Başta uluslararası ilişkilerde ABD ile Suudi Arabistan alışverişi baş döndürürken ABD Başkanı Donald Trump ile Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz'in huzurunda iki ülke arasında 280 milyar dolarlık işbirliği anlaşması dikkatlerden kaçmadı.
Suudi Arabistan, şu an savaş halinde olmamasına ve en büyük dostu ABD olmasına rağmen 'Bu silahları ne yapacak?' sorusu doğrusu merak konusu oldu. Yapılan görüşmelerde Ortadoğu'daki ve uluslararası gelişmelerin yanı sıra bölgede barış ve istikrarın artırılması için atılması gereken adımlar ele alınmış.
Tabii bunlar klasik söylemler.
Yurtiçinde ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın AKP 3. Olağanüstü Büyük Kongresi'nde yeniden genel başkan seçilmesi gündemin ön sıralarında yer aldı. Erdoğan'ın 'yeni dönem' vurgusu yaptığı teşekkür konuşmasında yıl sonuna kadar bütün teşkilatların tümüyle elden geçirileceğini söylemesi dikkat çekti.
Ve Fenerbahçe…
İstanbul'da düzenlenen THY Euroleague Final Four'da Real Madrid'i eleyen Fenerbahçe, CSKA Moskova'yı saf dışı bırakan Olympiakos ile finalde karşılaştı. Fenerbahçe, Olympiakos'u 80-64 mağlup ederek Euroleague'de şampiyon olan ilk Türk takımı oldu.
Bir düğün nedeniyle maçın ilerleyen dakikalarını TV'den ben de izledim.
Atatürk'ün Askerleri ve İzmir Marşı tabii ki dikkatlerden kaçmadı.
Hepimiz sevindik ve gururlandık ama benim dikkat çekmek istediğim bir konu var ki Fenerbahçe'nin oyuncularının nerede ise tamamı yabancı!
Genel gündem arasında kaynayan, hatta haberlerde pek bulamayan bir açlık grevi var ki o da benim öncelikli gündemimde yer aldı.
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen ve işlerine geri dönmek amacıyla 75 gündür açlık grevi yapan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça'nın evine özel harekat polisleri tarafından baskın düzenlenip gözaltına alındı.
Biliyorsunuz FETÖ davasından en çok işinden edilen meslek grupları arasında eğitimciler ve emniyetçiler geliyor. Uluslararası Af Örgütü, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ihraç edilen 100 binden fazla kamu çalışanının büyük zorluklarla karşı karşıya kaldıklarını söylemiş.
'Gelecek Karanlık: Türkiye'de ihraç edilen kamu çalışanlarına yönelik sonu gelmeyen baskılar' adlı raporda ihraç edilmiş kamu çalışanları, birikimlerini kullanarak, aileleri veya dostlarından yardım alarak, düzensiz çalışmak zorunda kalarak ya da sendikalarından sağlanan az miktarda dayanışma katkılarıyla zar zor geçinebildikleri vurgulanmış.
AKP Milletvekili ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi Said Yüce, KHK ile kamudan ihraçlarda bazı yanlışların yapılmış olabileceğini ancak bunları düzeltmenin zaman aldığını söyleyip şunları ifade etmiş:
'Geçtiğimiz yıl 15 Temmuz gibi çok vahim bir hadise geçirdik. Her ne kadar birileri bunu sulandırmak ya da başka noktalara çekmek istiyorsa da Türkiye böyle bir hadiseyi yaşadı. Bunun meydana getirdiği bir takım travmalar var. Türkiye Devleti ve kurumları kimseye zulmetmek için değil, adaleti tesis etmek için var. O nedenle bu tepkiyi koyan arkadaşlara tavsiyem odur ki, biraz da sabırla ve mutlaka hayatta kalarak haklarını aramalılar. Açlık grevi bir çare değil ve yol değil. Açlık grevi gibi eylemler hem bizim inançlarımıza hem değerlerimize uygun şeyler değildir. Başka şeyler yapabilirler. Allah'ın verdiği canı ancak Allah alır. Rızkı da veren Allah'tır. Allah'ın verdiği rızık, bazen orada olmaz burada olur. Kadere teslim olmak ve tevekkül etmek lazım. Allah muhafaza o insanlar hayatlarıyla bunu ödeseler, bu Allah'ın da hoşuna gitmeyen bir şeydir'
Gülmen ve Özakça da Yüce'nin açlık grevine ve kadere razı gelerek tevekkül etme konusundaki yorumlarına katılmadıklarını ifade ederek şunları söylemişler:
'Bir insanın ekmeğiyle terbiye edilmesi dinimize aykırı değil mi? Hiçbir sorgu sual olmadan insanlar bir gecede kapının önüne koyuluyor. Zalimlik varsa ona karşı bir şey yapılması dinen de uygundur diye düşünüyorum. Ayrıca tevekkül kaderine razı gelmek değil ki. Tevekkül, yapılması gereken her şeyi yaptıktan sonra bekleyişe geçmektir. Biz işten atılmış insanlarız ve sesimizi çıkarmak istiyoruz ancak karşılığında dövülerek yaka paça gözaltına alınıyoruz. Açlık grevinden önce diğer mücadeleler yapılmamış gibi bir algı oluşturulmasın. Biz aylarca 'İşimizi, öğrencilerimizi geri istiyoruz' dedik ama polis saldırısı dışında hiçbir tepki görmedik. Belki de o kadar işkence ve baskı görmeseydik, görmezlikten gelinmeseydik açlık grevini tercih etmeyecektik. Bu aslında sürecin dayattığı bir şey olarak karşımızda duruyor. Bize başka çare bırakmadılar'