Demokrasilerde baskı grupları vardır
Bu köşede yirmi yılı aşkındır yazılar yazarım. Herhalde en fazla değindiğim konu, 'demokrasi ve insan haklarıdır'....
Bu köşede yirmi yılı aşkındır yazılar yazarım. Herhalde en fazla değindiğim konu, 'demokrasi ve insan haklarıdır'. Üzülerek belirtmeliyim ki ülkece hl demokrasi ve insan hakları konusunda istenilen seviyeye gelemedik. Avrupa standartlarında bir demokrasiyi yakalayamadık.
Bildiğiniz gibi demokrasi; siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da belirli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerinin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı bir yönetim biçimidir.
Demokrasilerde egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Her yurttaş, seçme ve seçilme özgürlüğüne sahiptir. Hükümetler, halk tarafından belli süreler için seçilirler. Yargı yetkisi bağımsız mahkemeler tarafından, yasama yetkisi halkın özgürce seçtiği milletvekilleri tarafından kullanılır. Muhalefet partileri, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Muhalefetin iktidara gelmesi için yasal olanaklar tanınır. Meclisin çoğunluğu muhalefete geçtiğinde mevcut hükümet istifa ederek muhalefetin hükümet kurması sağlanır.
En önemlisi de demokrasilerde baskı grupları vardır. İşler yolunda gitmediği zaman baskı grupları, seçim tarihini beklemeden harekete geçerek mevcut hükümetin yanlışlarını düzeltmelerini isterler. Bunun için yasal hak ve özgürlüklerini sonuna kadar kullanırlar. Bu tür durumlarda hükümetler baskı gruplarına engel değil, yardımcı olur çünkü baskı gruplarının uyarıları hükümetin de işine yarar.
Nedir bu baskı grupları? Başta siyasi partiler, üniversiteler, barolar, sivil toplum örgütleri, işçi ve işveren sendikaları, üretim ve tüketim kooperatifleri, basın ve yayın organları…
Son yıllarda ülkemizde baskı grupları, ne yazık ki demokratik etkinliklerini gösterememektedirler. Üniversiteler suskundur. İşçi sendikaları suskundur. Sivil toplum örgütleri suskundur. En ufak bir hak arama eylemi, güvenlik kuvvetleri tarafından anında ve en sert şekilde bastırılmaktadır.
Dünyada örneği olmayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen sistemin uygulamaya konulması ile ülkemiz de demokrasiden ve demokrasinin ilkelerinden uzaklaşmış, fiilen tek adam rejimine dönüşmüştür. Tüm yetkiler Cumhurbaşkanı'nda toplanmıştır. Yıllardan beri özerk bir kurum olan Merkez Bankası'nın ne yapacağına, üniversiteye kimin rektör olacağına, kimlerin Hakimler ve Savcılar Kurulu üyesi olacağına kadar her konu, Cumhurbaşkanı'nın görevleri arasına girmiştir. Bir kişinin her şeyi bilmesi ve her şeye erişmesi, insan doğasına aykırıdır. Bu yük, kim olursa olsun kişileri yıpratır, yorar ve yanlış yaptırır. Nitekim yönetim son dönemlerde her alanda yanlış üzerine yanlış yapmakta, ülkemiz başta ekonomi olmak üzere her alanda sıkıntı yaşamaktadır.
Bugün ilk defa Anayasa Mahkemesi başkanının bir üniversite açılışında gençlere seslenerek, 'Aklınızı ve beyninizi kiraya vermeyin, başkalarının iradenizi sınırlamasına, sıfırlamasına ve sizi araç olarak kullanmalarına izin vermeyin, Cumhuriyet'in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiği gibi fikri, vicdanı ve irfanı hür olanlardan olun. Üniversite tek tipçi bir anlayışın değil, özgürlüğün hakim olması gereken bir mekandır' dediği basına yansımıştır.
Aynı şekilde Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) başkanı da Yüksek İstişare Kurulu'nda yaptığı konuşmada 'Laiklik, din ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir. Demokratik bir rejimin ve barış içinde bir toplumsal yaşamın olmazsa olmaz koşulu laikliktir. Laikliği özümsememiş bir toplumda eşit vatandaşlık kavramı asla yerleşmez' demiştir.
Bunlar, ülkemizin yaşadığı bunalımdan çıkması için güzel gelişmelerdir. Her kesimin sözcüleri konuşmalıdır. Basın ve yayın organları, bunları sansürlemeden vermelidir. Demokrasinin güzel tarafı budur. Konuşan ve düşündüklerini özgürce anlatan toplumlar, demokrasiyi geliştirip yaşatabilirler. Bu nedenle konuşmaktan korkmamak gerekir. Bu, ülkenin yararına olduğu kadar mevcut hükümetlerin de yararınadır.