Değerler

Geçtiğimiz günlerde, bir esnaf dostumuzun dükkânında, adını vermek istemiyorum bir cami hocamızla çay kahve eşliğinde oradan...

Geçtiğimiz günlerde, bir esnaf dostumuzun dükknında, adını vermek istemiyorum bir cami hocamızla çay kahve eşliğinde oradan buradan muhabbetimiz oldu.

Muhabbet, tabi ki ülkemizin içinde bulunduğu maddi ve manevi durumla ilgili idi.

Ateşli bir şekilde tartışmadık ama düşüncelerimizi ve olaylar karşısındaki yorumlarımızı dile getirdik.

Ben, 'Durumu nasıl görüyorsunuz?' diye sorduktan sonra bütün ülkelerin kendilerine özel yaşam tarzları, kültürleri ve değerleri olduğundan bahisle, Türkiye'nin de ortak dini ve ulusal değerleri üzerinden bugünlere geldiğini ve bunun zorlanmaması gerektiğini söyledim. Gerginliğin bu topraklara zarar verdiğinden bahsettim. O da benim gibi düşündüğünü söyledi. Aynı şeyleri düşünmekten memnun olduğumuzu dile getirdik.

İnsan zaman zaman yeni şeyler öğrenir. Bir cümle, bir yazı insanı derinden etkiler.

Hocamıza, ülkemizde insanların günde 3-5 kez sela dinlediklerini ve ölüm olgusunun Türkiye'de yaşayan insanların aklına günde en az üç-beş kez girdiğini fakat her ne hikmetse vatandaşlarımızın 'yarın' ölecekmiş gibi yaşamadıklarını söyledim.

Genel bir para ve koltuk hırsı ile daha yükseklere tırmanma arzusunun normalin çok üstünde olduğunu, her gün hissettikleri ölüm olgusunun bunları törpülemesi gerektiğini söyledim.

Ülkemizde yaşayan insanların bu ölümlü dünya nimetlerinden neden vazgeçemediğini sordum hocamıza.

Halbuki tam tersi olması gerekmiyor muydu!

Hocamıza, gençlik yıllarımda peygamberimizin 'Veda Hutbesi'ni okuduğumda tüylerimin diken diken olduğundan bahsettim. Fakat devamında da ülkemizdeki 'Müslümanlık' anlayışının Veda Hutbesi'nde anlatılandan biraz uzakta olduğundan söz ettim.

'Ashabım! Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız!'

'Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki faizin her çeşidi kaldırılmıştır'

'Ashabım! Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız'

'Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır'

'Ey insanlar! 'Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim'

'Müminler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman Müslüman'ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman'a kardeşinin kanı da malı da helal olmaz'

'Ey insanlar! Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur'

Bir de şimdiki İslam dünyası…

İslamiyet, üstünde yaşadığımız topraklarda önemli bir değerdir.

Üstünde yaşadığımız toprakların ikinci önemli değeri de Atatürk ve Cumhuriyet'tir.

Anzakları biliyorsunuz. Birinci Dünya Savaşı yıllarında, ta Avustralya'dan savaşmak için memleketimize gelmiş askerler…

Çanakkale'de birçok Anzak askeri hayatını kaybetmiş ve vatan savunması yapan Mehmetçik'le birlikte yatmaya başlamıştır. İşte bu askerlerin annelerine; onların hatıraları adına bir mektup yazan Atatürk; galip bir ülkenin lideri olarak ifade edilebilecek en güzel cümlelerle gönül alıcı bir mesaj göndermiştir.

Hocamızla muhabbetimiz devam ediyor:

Ona, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1934 yılında Anzak annelerine hitaben yazdığı bu mektubu ilk kez okuyunca da tüylerimin diken diken olduğunu söylüyorum:

'Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar; burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır'

Şimdi bu iki değeri yan yana getiriyorum ve bu topraklarda engin bir hoşgörü, saygı ve insanlığın olması gerektiğini düşünüyorum.

Bu topraklarda açlık olmamalı…

Bu topraklarda farklı düşünene saygı olmalı…

Bu topraklarda kadın cinayeti diye bir şey duyulmamalı…

Bu topraklarda insanlar karın tokluğuna çalıştırılmamalı…

Bu topraklarda özellikle komşu ülkelerde yaşayan insanların çeşitli kültürlerine saygısızlık yapılmamalı…

Bu topraklarda 'bu dünya' hırsı olmamalı…

İnsanların birbirlerini gördüklerinde 'Selamun aleyküm' (sana barış ve esenlik olsun) dedikleri bu topraklarda kavga gürültü yaşanmamalı.

Aynı anda binlerce hatta milyonlarca insanın dua ettiği bu topraklarda 'barış' olmalı…

Neden olmuyor!

Bakmadan Geçme