Bizim Hasan'ın büyük oğlu

-Hasan hoş geldin, okuyucular senin hikayeni çok beğeniyor. Büyük oğlun Ali'nin hikayesini anlatır mısın? -Anlatayım hocam....

-Hasan hoş geldin, okuyucular senin hikayeni çok beğeniyor. Büyük oğlun Ali'nin hikayesini anlatır mısın?

-Anlatayım hocam.

Ben köyde doğdum, köyde büyüdüm ve köyde öleceğim. İlkokulu pekiyi dereceyle bitirdim. Okuyup öğretmen olmak istiyordum ama babam okutmadı. Daha doğrusu okutamadı. 'Hangi parayla okutacağız oğlum seni?' dedi, başka bir şey demedi. Öğretmenim de çok söyledi ama dinlemedi. Nuh dedi peygamber demedi. 'Bizim köyden kim okumuş da sen okuyacaksın? Kaç kişi gittiyse hep yarıda kaldı. Yaptıkları masraf yabana gitti' dedi. Okuma aşkı içimde uhde olarak kaldı. Ne zaman kasabaya gitsem okuyan çocukları gördükçe imreniyordum. Kıyıda köşede bulduğum gazeteleri toplayıp köyde inek güderken okuyordum. Arada hikaye ve romanlar da elime geçiyor, onları da okuyordum. Okudukça okuma aşkı kabarıyor, daha başka kitap ve gazeteler bulup okuyordum. Babam beni okutmadı ama benim çocuğum olursa -kız oğlan fark etmez- okutacağım, dedim.

Gün geldi evlendim, bir oğlum oldu. Baba olmanın mutluluğuyla uçuyordum. Adet üzere babamın adını verdim oğluma; Ali. Kendi adım da dedemden gelir. Lokum dağıttım komşulara çocuğum olduğu için. Lokumu yiyen komşular, 'Ali abi küçülmüş' dediler. Babam çok sevindi.

Ali büyüdü, gururla okula yazdırdım. Ben okuyamadım, oğlum okusun. Çalışıp çabalayıp Ali'mi okutacağım. Yeter ki okusun. Sonuna kadar okutacağım. Başka çocuklarım olursa onları da okutacağım. İçimdeki okuma aşkı ancak böyle sönecek.

Ali'm de benim gibi ilkokulu pekiyi dereceyle bitirdi. Ortaokul ve liseyi de pekiyi dereceyle bitirdi. Üniversite sınavlarında başarı göstererek istediği bölümü kazandı. Artık Ali üniversiteli oldu. Oğlumla gurur duyuyordum. Ali okudukça kendim okuyormuş gibi oluyordum. Yemedim, yedirdim; giymedim, giydirdim. Yeter ki Ali okusun. Köylülere karşı beni mahcup etmesin.

Bu arada iki oğlum daha oldu. Onları da okutacağım.

Ali'm gecesini gündüze katarak ders çalıştı. Yıl kaybetmeden dördüncü sınıfa geçti. Köye her gelişinde koltuklarım kabarıyordu. Üniversiteli bir oğlum vardı. Köylülerim de Ali'me imreniyorlardı. Ali, köyüme iyi örnek oldu. Bir güven geldi köyün çocuklarına. Onlar da okumak istiyorlardı. 'Ali abim gibi olmak istiyoruz' diyorlardı.

Üniversite dördüncü sınıfa kadar takıntısız geçen Ali'm dördüncü sınıfta bir dersten takıntılı kaldı. Çok üzüldüm. Ali'ye neden takıntılı kaldığını sordum, anlattı.

Bir gün yemeğe indiğimde oturacak bir yer bulamadım. Profesörün masasında boş bir sandalye vardı, oraya oturdum. Profesör homurdandı.

-Bir öküzle bir kuş aynı masada oturamaz.

-İyi, o zaman ben uçuyorum.

Bu yanıt profesörün hoşuna gitmedi. Bana kızdı ama belli etmedi.

Bir gün merdivende karşılaştık. Profesör bana bir soru yöneltti.

-Ali yolda bir çuval akıl, bir çuval altın bulsan, hangisini alırdın?

-Bir çuval altını alırdım, hocam.

-Ben olsam, bir çuval akılı alırdım.

-Haklısın hocam, herkes kendinde olmayanı alır.

Profesör iyice bozuldu. Ne diyeceğini bilemedi.

Ertesi gün sınav kağıtlarına bakarken yanlışımı bulamamış. Sinirinden sınav kağıdımın üstüne öküz yazmış. Bu kocaman öküz yazısını görünce doğru profesörün yanına gittim.

-Hocam, sınav kağıdımı aldım, imzanızı atmışsınız ama notumu vermemişsiniz. Lütfen notumu yazar mısınız?

Profesör ne diyeceğini şaşırdı. Ağzını açıp bir söz söyleyemedi.

İşte babacığım bu yüzden sınıfta kaldım, o profesörün dersinden.

***

O kadar ekonomik sıkıntı içindeyken oğlumun bir dersten sınıfta kalmasına bayağı üzüldüm. Yüzdüm, yüzdüm kuyruğuna getirdim Ali'm, bu da olur mu şimdi deyip dert yanıyordum. Oğlum hikayeyi anlatınca sıkıntım geçti. 'Canın sağ olsun oğlum' dedim.

Sevgi, saygı ve mutluluklar.

Bakmadan Geçme