BİSİKLET BİZE NE ANLATIR?
Herkesin bir bisiklet hikâyesi vardır, benim de şimdi anlatacaklarıma benzer olduğu gibi. Ne zaman bisikletten söz...
Herkesin bir bisiklet hikyesi vardır, benim de şimdi anlatacaklarıma benzer olduğu gibi.
Ne zaman bisikletten söz edilse belleğim bir sinemaskop gibi açar perdeyi ardına kadar. Çok çocuklu aile olmamızdan mı, yoksa benim fazla haşarı olmamdan mı, babamın sağlığında bir bisikletim olmadı. Bu hevesi, okul önündeki toprak futbol sahasında turu 10 kuruşa üç tekerleklilerle giderirdik. Çaktırmadan bir fazla tur atabilmek için neler yapmazdık ki!
Gel zaman git zaman derken sonunda ilk bisikletime 1977 yılında Ödemiş'te ikinci el bir Bisan alarak kavuştum. Adını kırmızı Mercedes koyduğum bisikletimle halen Ödemiş kazan ben kepçe gezip dolanıyorum. Bisikletten önce dört tekerlekli Murat otomobil, beni aldığım bisiklet kadar mutlu etmedi.
Bisiklet, Ödemiş gibi ovaya kurulmuş kentlerde önemli bir binek aracı. Bu nedenle konu üzerine kafa yormayı gerektiren pek çok sorunu da içinde barındırıyor. Sayfamız elverdiğince ve önem sırasına göre anlatalım.
Öncelikle Karayolları Trafik Yasası'na göre karayolu üzerinde seyreden her türlü araç kontrol ve denetime tabi olmak zorundadır. Buna göre, bir kazaya karışan iki araçtan birinin trafiğe kayıtlı yani tescilli diğerinin herhangi bir kaydının bulunmaması durumunda tescilli aracın hatasız sayılmasını gerektirmez. Henüz reşit olmamış bir çocuk ya da ergen bisikletiyle yol kazaya karıştığında nasıl hak iddia eder bilmiyorum. Oysa aynı durum, Almanya'da olsaydı trafik memurunun ilk soracağı şey, çocuğun bisiklet ehliyetinin olup olmadığıdır. Dünyaya her yıl binlerce pahalı binek otosu üretip satan Almanya'da ilkokul dördüncü sınıfta her öğrenci yazılı ve direksiyon sınavında başarılı olursa bisiklet ehliyeti alabilir. Böylece trafiğe bisikletiyle çıkma hakkını elde eder.
Ortaokul sıralarında yani 1965'li yıllarda ülkede mobilet furyası başladı. Kapitalist ekonomi, sürati 50-60 kilometreyi bulan bu araçlar için ehliyet koşulu aramadı. Çünkü çok satarak önce zengini doyurmak gerekiyordu. Ağabeyimin mobiletine binmiş bulundum bir gün; ancak hiçbir bilgi sahibi olmadığımdan motoru ancak parkın içindeki mersin dallarına çarparak durdurabildim. O günden sonra bir daha hiç heves etmedim. Piyasa yıllar sonra yeterince doyunca ve çeşitli yerlerden kaza haberleri gelmeye başlayınca mobiletlere A2 adı verilen ehliyet alma zorunluluğu getirildi.
Benzer durum şimdi de akülü bisiklet adı verilenlerde var. Ülkeye belki de onbinlerce bu tür bisiklet sokuldu. Her gün siz de tanıksınız, ilkokul öğrencisinin altında adı bisiklet olan ama bence mobilet ve motosikletten hiç farkı olmayan araçlar ne yeşil ne kırmızı tanıyor trafikte. Yaşanan onca kazaya rağmen trafik yetkililerinin bu araçları kullananlardan ehliyet sorması için ölümlü kaza oranlarının isyan noktasına gelmesi mi bekleniyor? Üstelik Almanya'da trafikte seyreden bisikletliye de kask zorunluluğu varken bizde motor sürücülerinden kerhen kask sorgusu yapılıyor maalesef. Yerel yönetimlerin oy hesaplarının bu işe müdahil olmamasını dilerim.
Bu ülkede insan yaşamı bu kadar ucuz mu? Doğruyu söylemem gerekirse, biz tesadüfen yaşıyoruz. Bunun en canlı tanığı da benim!
Eğitim, her birey için her yaşta gereklidir. Hele bu eğitim, insan yaşamını doğrudan etkileyen bir konuda ise mutlaka gereklidir. Israrla diyorum; trafikte acı çekmemek için 'Ağaç yaşken eğilir' sözünün bir gereği, Ödemiş'e okulların ortaklaşa yararlanabileceği bir trafik eğitim parkı mutlaka kazandırılmalıdır. Kiraz'da bu tür eğitim parkı, Avrupa Birliği fonlarından yararlanılarak yapıldı. Bizde niye yapılamıyor? Bu konuda hazırladığım projeye kim sahip çıkacaksa o kişi ya da kurumlarla seve seve paylaşmaya hazırım.