BİR LİDER Kİ

Elbette ki her bir konferans bizi ruhen besler, her söyleşiden sonra artık eski biz değilizdir. Eh...

Elbette ki her bir konferans bizi ruhen besler, her söyleşiden sonra artık eski biz değilizdir. Eh bir de bu konferansın konusu Atatürk ve Felsefe olursa değmeyin keyfimize olur sevgili okurum.

Atamız sadece bir dünya lideri değil; aynı zamanda da toplumunun düşünce dünyasını etkileyen yeniden şekillendiren çağının filozoflarıyla yazışan bir kültür adamı idi.

Cumhuriyet'in ilan edildiği dönemin tarihini, yaşanılanları ve de TBMM'nin kuruluş felsefesini öğrendiğimiz zaman Atatürk'ümüzün toplumu yeniden inşa ettiğini öğreniyoruz. Toplumun yenilenmesinde laik anlayışı ve ilimi merkeze alarak her ne varsa yaşanmışlığa dair her şeyin kritik edilmesini, eleştirel bir bakış ile incelenmesini kulaktan dolma bilgiler ile değil bizzat sorgulayarak analiz edilmesini salık veren liderimiz, milletimizin sahip olduğu en kıymetli düşünür olarak düşünce tarihinde yerini almıştır.

3000 yıllık felsefe tarihi bize zaten hep soru sormamız gerektiğini anlatmaz mı, efendim?

Tüm kutsal metinler de aklımızı kullanmazsak üzüleceğimizi hatırlatır; oysa ki bugünlerde ne kadar da az soru sorabilen, muhakeme edebilen bir toplum haline geldik. Daha da acısı bu tutum ile daha çok dindarlaştığımızı sanıyoruz; maalesef vah esefa vah!

Halbuki ilk ayet oku; en önemli emanet de akıl değilmiş gibi…

Eh, böylesi bir konferans ve ardından bu yazıyı kaleme almak beni yıllar öncesinde yapılan felsefe din tartışmalarındaki yolculuğa çıkardı. Aslında bu yolculuk iki yönlü hem içsel, hem de tarihsel…

Bazıları diyor ki;' hem felsefe, hem inanç zıt şeyler değil mi ,' aslında felsefe ve iman zıt şeyler değildir.

Eğer araştırma zahmetinde bulunursak; bu gerçeği Atatürk'ümüzün hayatında da görebilmemiz mümkün. Laiklik, hiçbir zaman dinsizlik ile aynı anlama gelmemektedir. Atamız, kutsal kitaba en büyük hürmeti göstermiş ve herkesin okuyup öğrenmesi için tercüme edilmesini sağlamıştır.

Bazıları ne acıdır ki peygamber ile sürekli kendisini kıyas etmiş, toplumda bir kutuplaşmanın kapısını aralamak istemiştir. Bu tür söylemlerin etkisinde lütfen kalmayalım.

Çocuklara sorulan anneni mi ; yoksa babanı mı çok seviyorsun sorusu ne kadar hatalı ise, atamız ile peygamberimizi kıyaslayan sözler ve davranışlar da bir o kadar yanlıştır.

Atatürk demek de peygamber demek de aslında bir anlamda felsefe demek; az biraz sakince düşünelim , ne dersiniz sevgili okurlarım ?

Amanın, kışkırtmalara ve de kutuplaştırmalara lütfen meydan vermeyelim ; yazımı Kuran-ı Kerim'de 9.sure olarak bilinen Tövbe Suresi 107. Ayetin meali ile noktalıyım.

Ayetin anlamı şöyle; '' Müminlerin arasına ayrılık sokmak için bile mescit yapanlar vardır. Bunlar, Bizim iyilikten başka hiçbir kastımız yoktur, derler ve yemin ederler. Halbuki, bunlar yalancılardır. ''

Bakmadan Geçme