Batıl inançlar ve onlara dair ilginç şeyler

Batıl inançların kökenlerine baktığımızda aslında o zamanın toplumsal kurallarına, dini inançlarına uygun olarak ortaya çıktıklarını görürüz....

Batıl inançların kökenlerine baktığımızda aslında o zamanın toplumsal kurallarına, dini inançlarına uygun olarak ortaya çıktıklarını görürüz. İlk ortaya çıktıklarında herkes tarafından gayet normal görülen ve neredeyse herkes tarafından uygulanan pratiklerdi. İnsanlar, yaşadıkları dünyayı daha derinden anlamaya başladıkça ve düşünsel olarak ilerledikçe bu uygulamalar batıl olarak kabul edildi. Örneğin Antik Yunan ve Romalıların dini ibadetleri, Orta Çağ'da batıl olarak kabul edildi. Orta Çağ'da gerçekleştirilen şeytan kovma ayinleri, ileriki yüzyıllarda kocakarı masalı olarak kabul edildi. Yine Türklerin Orta Asya'da yaşarken benimsemiş olduğu inanç ve ritüeller de sonraki dönemlerde aynı kadere uğradı ancak zaman ve inançlar değişse de toplumun belli bir kısmı, bu eski uygulamaları terk edemedi. Böylece toplumdan topluma değişen ya da birçok toplumda ortak olan bazı pratikler ve inanışlar, yüzyılları aşıp günümüze kadar ulaştılar.

Bu inançlardan biri olan nazar boncuğu takma, kültürlere göre ufak tefek farklılıklar gösterse de çok yaygındır ve geçmişi en eski medeniyetlere dek uzanır. Eski Yunan ve Romalı şair ya da filozofların eserlerinde bu kavramdan bahsedilir. Afrika'da, Amerika'da, özellikle Akdeniz kıyıları olmak üzere Avrupa'da, Ortadoğu'da ve daha birçok yerde nazara inanılır. Türklerde de en yaygın görülen batıl inançlardan biri olan nazarın kaynağı çok eskilere, Orta Asya'daki Şamanizm inancına kadar varır. Kem gözlü kimselerin kıskanarak baktıkları kişilere nazar değdirdiğine, bu nedenle o bakışlara maruz kalan kimselerin başına kötü şeyler geleceğine inanılır. Güzellikleri ve masumiyetleri nedeniyle nazarın en çok bebekleri etkileyeceği düşünülür. Genellikle Müslüman ülkelerde nazarı önlemek için küçük çocukların kulaklarının arkasına siyah bir kalem ya da kömürle ufak bir çizgi ya da gözlerine sürme çekilir. Ayrıca Akdeniz ülkelerinde mavi göz yerel halk arasında daha az rastlandığından kem bakışı simgeler. Nazarı savuşturmak için içinde göz olan mavi cam boncuklar, bu coğrafyada en çok da Anadolu'da sıkça kullanılan objelerdir.

Tahtaya vurma adeti, günümüze kadar gelmiş eski adetlerden biridir ve halk arasında oldukça yaygındır. Eski zamanlarda ağaçların yükseklik, sağlamlık ve türlerine göre özel güçlere sahip olduğuna inanılırdı. Özellikle meşe ağacının bu anlamda ayrı bir yeri vardı. İnsanların ağaçtaki bu güçleri uyandırmak için tahtaya vurma adeti, zamanla yaygın bir batıl inanca dönüşmüştür. Söz konusu adet, Türklerde uygulandığı gibi Eski Yunan'da da uygulanırdı. İnsanlar, Zeus'un korumasını talep etmek için meşe ağacına dokunur ya da vururlardı. Bu inanç, Amerikan toplumunda da en yaygın batıl uygulamalardan biridir.

Batıl inançlara konu olan hayvanlar da vardır ve belki de bu inançtan en çok zarar göreni kedidir. Tahıl depolarını sıçan ve yılanlardan koruduğu için geçmişte yaşamış bütün tarım toplumlarında kediye bir kutsallık atfedilmişti. Orta Çağ Avrupası'nda Kilise, bunu çoktanrılı dinlere ait bir inanç olarak gördüğü ve terk edilmesini istediği için kedilere karşı savaş açmış; o dönemde şeytanın en çok kedi kılığına girip insanların arasında dolaştığı inancı yayılmıştı. Genellikle yalnız yaşayan kadınlar tarafından beslenmeleri, cadı avı başladıktan sonra cadılıkla ilişkilendirilmiş ve cadı olduğu iddia edilen kadınlarla beraber besledikleri kediler, özellikle de kara kediler cezalandırılmıştı. İleride bu nefret iyice büyüdü ve artık kediler de cadı ya da şeytan olmakla suçlandılar. Örneğin sadece Fransa'da 1630'lu yıllarda Kral XIII. Louis bu uygulamayı yasaklayana kadar binlerce kedi yakılarak öldürülmüştü.

Kediye dair birçok kültürde farklı batıl inançlar mevcuttur. Amerika'da insanın önünden kara kedi geçmesi uğursuzluk kabul edilir çünkü onlara göre bu, şeytan sizi fark ettiği için gerçekleşmiştir. Çin'de kara kedi, açlık ve yoksulluğun habercisi olarak görülür. Ayrıca Çin kültüründe kedi, şeytani bir yaratık sayılır. Karanlıkta ruhları görebileceğine ve cesetleri hortlağa dönüştürebileceğine inanılır. Türk kültüründe de hala bazı kimselerce kara kedilere buna benzer karanlık özellikler yüklenir ve özellikle geceleri onlardan sakınılır. İtalya'da hasta birinin yatağına kara bir kedinin çıkıp yatması, o kişinin tez zamanda öleceğine işaret eder ancak bazı kültürler de kediye iyi özellikler atfetmiştir. İngiltere'de kişiye doğru yürüyen bir kara kedinin uğur getirdiğine inanılırken İskoçya'da ise evin önüne bir kara kedinin gelmesi zenginliğin kapıda olduğuna yorulur. İngiltere ve İrlanda'da bir düğün olacağı zaman, bir seyahate çıkmadan önce, önemli bir işin arifesinde kara bir kedi görmenin ya da onu sahiplenmenin uğur getireceğine dair bir inanç mevcuttu. Hatta İngiltere Kralı I. Charles, kara kedisinin uğuruna o kadar inanırdı ve onu o kadar severdi ki kedinin özel korumaları vardı. Eninde sonunda gün gelip kedi öldüğünde kral, şansının bittiğini düşünerek kahroldu. İlginçtir ki kral, bir gün sonra tahttan indirilip iki yıl sonra da idam edildi.

Ayna kırmayla ilgili inançlar da çok eskidir. Hatta bu inancın ortaya çıktığı dönemlerde henüz camdan aynalar dahi yoktu. Aynalar; tunç, pirinç, altın ve gümüş gibi metallerden yapılırdı. Antik Yunan ve Roma'da kahinler, içi su dolu kaplara bakıp geleceği okurlardı. Romalılar buna 'miratorium' adını verirdi ancak bu kaptaki su, yanlışlıkla dökülürse ya da kap kırılırsa o kişinin başına bir şey geleceği anlamı çıkarılırdı. Aynalar ortaya çıktıktan sonra aynı kötü kehanetler, ayna kırılmasına yüklendi. Diğerlerinde olduğu gibi bu da birçok toplumda hl devam eden batıl inançlardandır.

Yunan ve Romalılar, ayrıca Afrikalılar, Çinliler ve Kızılderililerle birlikte bazı Asyalılar da kişinin ruhunun sudan ya da aynadan yansıyan görüntüsüne geçtiğine inanırlardı. Bu nedenle eğer görüntünün yansıdığı şeye zarar gelirse kişinin ruhuna da bir zarar geleceği düşünülürdü. Romalıların inancına göre kırılan ayna, yedi yıllık talihsizlik ya da hastalık dönemi demekti. Türklerde aynayla ilgili farklı batıl inançlar mevcuttur. Örneğin aynaya sık sık bakılmasının uğursuzluk getireceği inancı vardı. Bu nedenle geçmişte aynalar, genellikle yüzü aşağı bakar vaziyette kullanılırdı. Boy aynaları ya da duvara asılan çerçeveleri süslü büyük aynalar çıkana kadar küçük el aynaları kullanılırdı ve kullanılmadıkları zaman ters konuldukları için bunların işlemeli kısımları dışa bakan tarafıydı. Ayrıca geceleyin aynaya bakmak da iyi sayılmaz, bakanın ömrünün kısalacağı söylenirdi.

Baykuşların kötü haberler getirdiğine dair inanışlar da çoğu kültüre yerleşmiştir. Romalı bilim insanı yaşlı Plinius, onları melun ve lanetli hayvanlar olarak tanımlamıştı. Ünlü İngiliz yazarlar Geoffrey Chaucer ve William Shakespeare'in eserlerinde baykuşun ötüşü, ölümün gelişini ifade ederdi. Almanlarda bir çocuk doğarken baykuş sesinin duyulması, o çocuğun mutsuz bir hayatı olacağına yorulurdu. Fransızlarda ise baykuş sesi duyan hamile bir kadın, bebeğinin kız olacağını anlardı.

Anadolu'da da baykuşun bir evin çatısına tünemesi, o evden cenaze çıkacağına delalet ederdi. Baykuşun ölümle, kötü haberle ve uğursuzlukla ilişkilendirilmesi; bir gece kuşu olmasından, ayrıca ürpertici ötüşünden kaynaklanmaktadır ancak çoğu kültürde kötü bilinen baykuşa Antik Yunan'da sahip çıkılmış; bilgelik tanrıçası Athena'nın simgesi olmuştu ve bu nedenle saygı görürdü. Ordunun üzerinden baykuş uçması, zafer müjdesi kabul edilirdi. Semavi dinler geldikten sonra Süleyman Peygamber ve baykuşla ilgili hikayeler de baykuşun bilgeliğine vurgu yaptı. Günümüzde tüm bunların etkisiyle baykuş, hem uğursuzluk getirdiğine inanılıp ölümle ilişkilendirilirken hem de bilgelikle ilişkilendirilir.

Devamı, bir sonraki haftaya.

Bakmadan Geçme