Baskıya dayalı din eğitimi

Kur’an, farklı düzeylerdeki insanların aklına, vicdanına ve ruhuna hitap eder. İmanın baskı ve icbar ile değil,...

Kur'an, farklı düzeylerdeki insanların aklına, vicdanına ve ruhuna hitap eder. İmanın baskı ve icbar ile değil, kişinin kendisinin hür iradesiyle imana sahip olmasını hedefler. Vahyi kabul etmeleri için muhataplarını düşünmeye çağırarak ikna metodunu benimser (en-Nis 4/82; el-Mide 5/104; Sebe 34/46).Yanlışta ısrar edenlerin ve inkar edenlerin de bulunacağı belirtilir (el-En'm 6/7, 11, 124). Ancak bu kimseleri yerer.

Rabbin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağrılmasının ve muhataplarla en güzel şekilde mücadele edilmesinin emredilmesi (en-Nahl 16/125), dini inanç ve değerlerin verilmesinde mükellef olan aile ve kurumların önüne bir metot ortaya koymaktadır. Allah'ın Hz. Peygamber2e hitaben, 'Eğer sen kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi'(l-i İmrn 2/159) şeklinde buyurması sert ve baskıya dayalı bir yaklaşımın yerildiğine bir işarettir. Vahyi insanlara ulaştıran Hz. Peygamber'in ilahi emirleri tebliğ edip açıkladıktan sonra bunları bizzat uygulayarak insanları var oluşun ve hayatın anlamını düşünmeye çağırıp bunun yollarını göstermesi dikkat çekicidir. Buna göre baskı ve korkuya dayalı din eğitimi, nebevi metoda da uygun düşmemektedir.

Dini şüphenin oluşumunu sağlayan sebeplerden biri de inanç konularının sebep ve hikmetlerini anlatmaksızın dini kuralların aktarılmasıdır. Kendini gerçekleştirmeye, bağımsızlaşmaya çalışan bireyde bu durum, oldukça olumsuz etkiler yapabilmektedir. Mesela kız öğrencilerimizi özellikle tesettür açısından, erkek öğrencilerimizi saç stili ve giyim şekli bakımından sürekli eleştirmek, onlar üzerinde oldukça olumsuz etkiler bırakmaktadır. Bazı öğrencilerimiz ise niçin örtünmek zorunda oldukları kendilerine anlatılmamakla birlikte sürekli uyarı ile karşılaşmaktan son derece rahatsızlık duyduklarını belirtmektedirler. Bağımsız kişilik geliştirme sürecinde olan ergenin giyim, kuşam, arkadaş seçimi, eğlence tarzı vs.'de kendisine yapılan müdahalelere tahammülsüzlüğü malumdur. Bu tahammülsüzlük döneminde dini buyruklar ile sürekli eleştirilmek, ergenin dine bakışını sarsan, şüpheyi tetikleyen bir etkide bulunabilmektedir. Bu durumda kelam öğreticilerinin eğitim yöntem ve teknikleri konusunda da devamlı kendilerini yenileme ve güncellemelerine ihtiyaç olduğu muhakkaktır.

Hz. Peygamber'in zina etmek isteyen bir genci azarlamak yerine ona birçok rasyonel sorular yönelterek onu ikna ettiği ve genci yapmak istediği bu davranışından vazgeçirmesinin kaynaklarda zikredilmesi, dini inanç ve değerlerin aktarımında olması gereken iknai yaklaşıma güzel bir örnektir.

Temel dini inançların ve ahlaki değerlerin içselleştirilemediği muhafazakar görünümlü ailelerin genelde yüzeysel bir dindarlığa sahip olduğu görülmektedir. Bu aileler, daha çok şekilciliğe evirilmiş dindarlıklarını çocuklara aktarmada baskıya dayalı bir söylem ve eyleme sahiptir.

Örneğin; çocukların namaz kılmasının gerekliliği, baskı içeren bir emir diliyle aktarılırken namazı neden ve niçin kılması gerektiğinin aktarımı ihmal edilmektedir. Bu iletişimin pratikteki yansıması, dini yaşayan değil, dindar görünmeye çalışan ailelerin aynı özelliği muhafaza eden bireyler yetiştirmesine sebep olmaktadır. Bu ikili yaşam tarzı, zamanla gençlerin üzerinde bir yük haline gelerek dini inanç ve değerlere kayıtsız kalmasıyla sonuçlanmaktadır. Muhammed Esed, kendini İslam'a götüren süreçteki sebeplerden birinin de ailesinin dini yaşamını dini ritüellere dayanan katı yaklaşımını zikrederek agnostik bir çevrenin tesirine girdiğini anlatır. Bu katı yaklaşım, Esed'i İslam ile buluşturdu. Fakat aynı katı tutum, 'bizim mahallede' yaşayan gençlerimizi İslam'dan uzaklaştırabilmektedir.

Kimi ailelerde çocuklardaki vicdanın gelişmesi, anne ve babanın örnek davranışlarıyla değil, Allah korkusu ve dini baskılarla sağlanmaya çalışılır. Allah'ın yapılan her hatayı günah defterine yazdığından ve ahirette çekeceği işkencelerden bahsedilerek çocuk, özü olmayan bir şekilciliğe savrulur. Bu yola sık sık başvurulacak olursa çocuk, kendisini suçlu görecek ve aynı zamanda Allah'a karşı korkuyla karışık bir öfke de geliştirecektir.

Salzmann, 'Çocukları dinden soğutma ve hissiz yapma çareleri' başlığı altında yaptığı açıklamada, 'Onları evvela Yüce Tanrı'dan çok korkutarak soğutunuz; göreceksiniz ki dinsiz olacaklardır' der. Dini inanç ve değerler eğitiminde katı ve baskıcı bir çevre, gençler üzerinde dünyevileşmeyi beslemekte ve devamında onların din ile aralarına mesafe koymasına sebep olmaktadır.

Kaynak: https://dergipark.org.tr/gifad/issue/47066/488479 adlı makalemizden alıntıdır.

Bakmadan Geçme