ALÜÜÜÜÜÜ

En sonunda delürdüm Birkaç hafta önce Gazetemizin Gerçek Kahramanları yazımda siz okurlarımıza teşekkür etmiştim. Bir gazete,...

En sonunda delürdüm

Birkaç hafta önce Gazetemizin Gerçek Kahramanları yazımda siz okurlarımıza teşekkür etmiştim. Bir gazete, okurları olmadan koca bir boşluktur. İyi ki varsınız, hep de var olunuz. Peki, yazarı olmazsa bir gazete ne demektir? Yapayalnız, çaresiz desek yeridir. Ancak çok şükür Küçük Menderes, bu konuda epey yol kat etmiş, şanslı bir gazetedir. Çok değerli yazar arkadaşlar aramıza katıldı. Onlara kalbi sevgilerimi ileterek 'ailemize hoş geldiniz' demek istiyorum. Daha çok kişiye ulaşıp farklı söylemleri, tarzları, görüşleri olan yazar dostları da aramızda görmek isteriz. Ben kendimce bunun için çırpınıyorum. Çünkü ne kadar çok ses, o kadar demokrasi, hoşgörü demektir. Bir de basın yayın, kültür dünyamız güçlendikçe güçlensin istiyorum. Haydi, kır korkularını yen kendini, hizmet içi sıva kolları… Bu sözüm, içindeki potansiyelin farkında olmayan yazar adaylarına gelsin ki onlar da aramıza katılsın, umarım. Kır korkularını ifademi bir kitaptan ayıptır söylemesi yürüttüm. Hangi kitap mı? Ödemişimizin gururu, öğretmen yazar dostumuz Ayhan Dayan'ın yeni çıkan Kır Korkularını adlı kitabı.

Efendim ekmek kırıkları misali her bulunduğumuz yerde yürek kırıkları serpiyoruz. Yüreğin de kırığı mı olur diyorsanız hem de nasıl olur nasıl, otizmli bir çocuğun yanından ayrıldığımda yüreğimden ne parçalar bıraktığımı hissediyor ve biliyorum.

Otizm kavramını bana öğreten, aslında yazı dersleri aldığım hocam dramaturg Özlem Ünlü oldu. İzmir Kukla Sanat Merkezi'nde yazı atölyesinde benden Kristal Kalp adlı yazısını okumamı istemişti. Bu yazıda oğlunu anlatıyordu. Oğlu otizm hastasıydı. Yazı öyle içten yazılmıştı ki, çünkü satır aralarına gözyaşı eklenmişti. Yazı, aslında acıyla demlenmişti. Acıdan beslenmek olur mu derseniz, bir yazar için sanatçı için en iyi eğitici yaşadıkları acılardır. Sayın Ünlü bana sadece yazıyı değil, otizm hastalığını da öğretmiş oldu.

Aradan çok zaman geçti. Geçen gün anılar tekrardan canlandı. 3 Nisan Pazartesi günü Ödemişimin sokaklarında otizm adına yapılan yürüyüş yüreğimden nice kırıkları bir yerlere bıraktı.

Yürüyüşü tertip edenleri candan kutluyorum. Vaktiniz, fırsatınız olursa hastaneleri ziyaret edin derim. Öyle hikayeler ile karşılaşacaksınız ki evinizde mobilya eskimiş falancanın osu, filancanın busu pek umurunuzda olmayacak, inanın bana…

İçimden geldi, bir türkü çığırabilir miyimmmm? Bir incecik duman tüter bacadan, ah aman aman ah oku derler, böyle de serhoş algın yarim hocadan… Bilecik Söğüt yöresine ait Bir İncecik Duman Tüter'i siz ustalarından dinleyin olur mu? Beni kırmayın.

Serhoş demişken Ödemişimde evetçi ile hayırcıların bazıları aslan sütünü fazla kaçırmışlar. Sarhoşluktan mıdır, kafaları benim gibi doğuştan tütsülü mü bilmiyorum, birbirine girmişler. İzleyenler de ellerini ovuşturup oh be beleş komedi çıktı diye kikirdiyorlarmış. Benden söylemesi, arkadaşlar derhal aklınızı başınıza devşiriniz. Evet ya da hayır demek ile kimse kimsenin düşmanı olmaz. Vatan haini, dinsiz ise hiç olmazzzzz.

Aksini düşünüyorsanız, yakında bildiğim iyi bir klinik var, ortamı hijyen ne dersiniz, ehem ehemmm? Arada ben de tahtaları cilalatıyorum, kliniğe gitmek ayıp değil, toplumda kutuplaşma ve çatışma çıkarmak ayıptır.

Aile Bakanımız, belki kendisi farkında değil ama çok büyük bir gaf yaptı. 16 Nisan Referandumu sonrası evet çıkarsa otizmli çocuklar için daha çok çalışma hizmet verilecekmiş. Selamün kavleni okuyup sakinleşmeye çabalıyorum, olmaz canım öyle demek istememiştir diyorum. Fakat elim telefona gayri ihtiyari gidiyor ve bahsettiğim klinikte bir oda için alüüüü diyorum. Allah sonumuzu hayreylesin. Hayırlar fetih ola, kalpler sevgiyle dola…

Bana bugün de katlandınız, teşekkür ederim. Sizler olmasanız bizler ne yaparız, hep yanımızda olmanız dileğiyle, hoşça kalınız.

Bakmadan Geçme