3 Y…
Üç Y nedir diye bazı okuyucularımız merak etmişlerdir. Hemen açılımını yazayım. Yolsuzluk, Yoksulluk, Yasaklar… Adalet ve...
Üç Y nedir diye bazı okuyucularımız merak etmişlerdir. Hemen açılımını yazayım. Yolsuzluk, Yoksulluk, Yasaklar…
Adalet ve Kalkınma Partisi kurulduğunda '3 Y 'diye formüle ettiği, yolsuzluklarla, yoksulluklarla ve yasaklarla mücadele edeceğiz, bu üç hastalığı toplumdan temizleyeceğiz' diye halka söz verdiler. Halkımız da bu sözlere inanarak AKP'yi iktidara taşıdı.
20 yılı aşkın bir süreden beri AKP ülkeyi yönetiyor. Geldiğimiz noktada bırakın Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasakları ortadan kaldırmayı; tam tersine ülkemiz tarihinde görülmemiş bir yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ülkesine döndürdüler.
Devlet yönetiminde ortaya çıkan yolsuzluklardan dolayı dört bakan istifa etmek zorunda kaldı. Evlerinde kasalar dolusu paralar, para sayma makinaları, çok kıymetli hediyeler magazin basınının malzemesi haline geldi. Ankara'da rüşvet vermeden devlet kurumlarında iş görülemez hale geldi.
Yoksulluk derseniz anlatmaya gerek yok sanırım. Bazı insanlar ucuz ekmek kuyruklarında beklerden, pazarlarda atık sebze ve meyve toplarken; çalışanlar geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda kalırken bir kesim insan da milyarlarına milyarlar kattılar. Asgari ücretler açlık sınırının altında kaldı. İşsizlerin sayıları 20 milyonu geçti. Üretim durdu, Köylüler; üretim için gerekli girdi maliyetleri çok yüksek olduğundan üretim yapamaz oldular. Bu yüzden arpadan samana, etten kurbanlık kuzuya kadar her şeyi ithal etmek zorunda kaldık. İnsanlarımızla birlikte ülkemiz de yoksullaştı, dışa bağımlılık arttı, paramızın değeri düştü, enflasyon patladı.
Yasaklar ise AKP'nin en çok istismar ettiği, her tür yasağın kaldırılacağını söylediği bir konu idi. Diğer konularda olduğu gibi bu konuda da verilen sözler tutulmadı. Yaptıkları anayasa ve yasa değişiklikleri ile ülkeyi demokratik parlamenter özünden uzaklaştırarak tek adam rejimine getirdiler. Ülkede dünyadaki başkanlık sistemlerinden çok farklı bir tek adam rejimi kurdular. Her şey Cumhurbaşkanının iki dudağı arasına bırakıldı. O, ne derse her konuda o yapılmaya başlandı. !2 Eylül rejiminin tüm yasaklarını korumanın yanında, temel haklarından olan toplantı ve gösteri hakları sudan bahanelerle yasaklandı. Konserlere, tiyatrolara, festivallere izin verilmedi, ülke yasaklar ülkesine dönüştürüldü.
Şimdi de; sanki ülkenin başka acil çözüm bekleyen sorunları yokmuş gibi, meclis açılır açılmaz gündeme muhalefet partilerinin ve basın kuruluşlarının 'sansür yasası' diye adlandırdığı 'dezenformasyonla mücadele düzenlemesi' adı altında bir yasayı görüşmeye başladılar. Bu yasa ile 'halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak amacıyla ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılacak.'
Bu kavramlar kişiye göre yorumlanabilir. Hangi haberlerin endişe, korku ve panik yaratacağını kim neye göre, neyle ölçecek? Genel sağlıkla ilgili haberleri kim denetleyecek? Sosyal medyada yapılan bir paylaşımın kamu barışını bozacağına kim karar verecek? Hkim kararını verirken suçu tanımlamakta zorlanmamalıdır. Bu tür düzenlemeler toplumda düzeni sağlamak yerine; muhalif sesleri susturma amaçlanır. Sanırım mevcut iktidar da seçime giderken özellikle sosyal medya ile yapılan muhalefeti cezalarla korkutup susturma amacı gütmektedir. Geçmişteki örneklerine baktığımızda genellikle yıprandığını, gelecek seçimleri kazanamayacağını anlayan partilerin başvurduğu yollardan biri, muhalefetin sesini kısmak, yasakları arttırmaktır. Ama bilinen deyimle 'korkunun ecele faydası yoktur'. Ne yapılırsa yapılsın mevcut iktidar ülkeyi iyi yönetemiyorsa çöküşü önlenemez.
Kadere bakın… 3 Y'yi kaldıracağım diyerek halkın oyları ile iktidara gelen bir parti; 3 Y bataklığına kapılarak halkın oylarıyla gidecek… Bu da demokrasinin güzel tarafı olmalı.