Alo acele şehir mi?

İnsanın soluk alıp verdiği, hemen her köşesine adım attığı bir kent üzerine yazması hem çok kolay...

İnsanın soluk alıp verdiği, hemen her köşesine adım attığı bir kent üzerine yazması hem çok kolay hem zordur.

Küçük Menderes’te yazmaya yeniden başladığımda diğer köşe yazarlığı yapan arkadaşların Ödemiş üzerine yazdıklarını okudukça, “Bırak sen kendi gündeminle ilgilen, çünkü uzun yıllar bu kent üzerine yazdın” dedim kendime. Yani uzun yıllar lafını boşuna söylemedim. 1986 yılında Mehmet Bozoğlu’nun yönetimindeki Cephe Gazetesi’nde “Objektif” adını verdiğim köşemde kent hakkındaki görüş ve düşüncelerimi paylaşmıştım. Otuz yıl öncesinden belleğimde kalan bir anımı da yeri gelmişken anayım.

O yıl Belediye Başkanı Hüseyin Son. Kayınpederimin yaşadığı Bengisu Mahallesi’nde “Sümbül Çıkmazı” adı verilen bir çıkmaz sokak, yapılan istimlakler sonucu açılmıştı. Çıkmazlar, beni hep çıkmaza sürüklemiştir. Oturdum, bu girişimi nedeniyle bir teşekkür yazısı kaleme aldım. Aradan bir hafta geçmişti. Baktım Başkanlık makamından bir resmi yazı gönderilmiş. Başkan Hüseyin Son, yazım nedeniyle teşekkür ediyor. Aldım, kabul ettim. Ancak böyle bir yazıyı elbette teşekkür almak için yazmamıştım. Başkanın değerbilirliğini bugün de her karşılaştığımızda “Akşahan nasılsın?” sözüyle sürdürüyor olması bu anıyı paylaşmamı zorunlu kıldı. Uzun ve sağlıklı bir ömür dilerim sayın Son’a…

Köşe yazarlığı; halı, kilim dokumaya benzer mi, benzer. Elimizde hazır bir kent şablonunda cadde, sokak, meydan ve çevrelerini süsleyen yapılar var. Canlı bir hayatın sürdüğü bu ortamda yaşamını sürdürmeye çalışan yediden yetmiş yediye kadınlı erkekli insan topluluklarının da kendilerine özgü yaşadıkları var. Ben de onlardan biri olarak cesaret edip eline kalem alıp gördüklerini, duyduklarını ve yaşadıklarını yazı yoluyla paylaşan biriyim. Hâl böyleyken Ödemiş üzerine ne kadar yazı kaleme aldığımı hesaplamadım. Ancak bir başkanımızdan duyduğum şu söz, en azından okunduğumu kanıtlar nitelikteydi. “Senden çok çektim Akşahan…” diyen o başkan, görüş ve önerilerimi dikkate alıp yerine getirdi mi derseniz, nerdeee… “İmam bildiğini okur” denir, bilirsiniz.

“Bu gerçeği bile bile neden yazıyorsunuz?” diye sorarsanız, yanıtım hazır: Ben, yazarak mutlu olan biriyim. Yeni bir yazıyı tamamladığımda ruhen rahatladığımı hissediyorum. Bu köşeden kimseye akıl satacak değilim, haddimi bilirim. Görgü ve bilgilerim çerçevesinde bu kent nasıl daha iyi bir yaşam alanı olabilir üzerine kafa yorduğumda ortaya çıkanları değerli Küçük Menderes okurlarıyla paylaşırım. İsteyen alır değerlendirir, isteyen görmezden gelir, bunu kestirmek olası değil.

Şimdi buraya kadar yazıyı okuyan biri olarak aklınıza gelen soruyu ben sorayım. “Hocam yazının başlığı hakkında henüz tek bir sözcük bile okumadık. Nedir bu sözün anlamı?”

Bazı yazıların girişleri, ister istemez bir iç dökme niyetiyle uzun olabiliyor. Bunu sizin hoşgörünüze dayanarak yapma gereği duydum. Sonuçta ben de sizlerden biriyim. Sevenim var, nefret duyanım da! Ama her şeyin üstünde bir hoşgörü ikliminin yaşatılması konusunda elimizden ne gelirse yapmaya çalışmalıyız, derim. Yoksa yaşam hepimiz için bir cehennem, çekilmez kaos, kargaşa demektir.

Ben, 1977 yılından bu yana bir bisikletle Ödemiş yollarını arşınlamaktayım. Ödemiş, coğrafi konumu itibariyle K. Menderes Ovası’nın merkezinde dümdüz bir kenttir. Dolayısıyla ulaşım aracı olarak benimki gibi hiçbir teknik özelliği olmayan sıradan bir bisikletle dahi gezilip dolaşılacak yapıdan söz ediyorum. Böyle bir kent, Avrupa vb. topraklarda olsa halkın ne yandan bakarsanız bakın yüzde sekseni, genci-yaşlısı, zengin-fakiri işine, evine, pikniğe bisikletiyle gider gelir. Bunu bizzat Almanya’nın Bavyera eyaletindeki Arnstorf kasabasında yaşadığım için rahatlıkla ifade edebiliyorum.

Bugün Ödemiş’te yaşanan trafik kaosunun temelinde insanlarımıza bisiklet kullanımını kolaylaştırıcı bir düzen getirilmemiş olması yatıyor. Ben “Kırmızı Mercedes” adını verdiğim emektar Bisan bisikletimle iki kez tehlikeli kaza atlattım. Bu yaz motosikletlinin biri, bisikletimle giderken Saracoğlu Caddesi’nde gelip bana çarptı. Bu olaydan kent trafiğinden sorumlu hiçbir trafik polisinin haberi olmadı! Olsaydı ne mi olurdu? Daha önceki kazada gidip trafik yetkililerine aracı şikayet ettiğimizde bana şahit olmak isteyenlerin şahitlikten vazgeçtiklerini öğrendim. Bu denli duyarsız, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” denilen bir toplumda ne yasa ne gelenek ne de görenekler para eder. İnsanlığa nokta konulan bir yerde çırpınsanız da gelip sizi ancak kameraya çekip sosyal medyaya servis ederler.

Son olarak şunu söyleyeyim: Ödemiş’te ben diyeyim 150, siz deyin 200 kahvehane işletmesi var. Bu, kentte emeklinin ya da işsizin çokluğunu göstermez mi? İyi de, o Adnan Menderes, Saracoğlu, Mithatpaşa caddelerinde hız yapan araç sürücülerine ne demeli? Tabakhaneye b.k yetiştiriyorlar desem, tabakhaneler de tarih oldu. Neyse, bu yazım umarım ilçede görev yapan İlçe Trafik Komisyonu’nun dikkatini çeker… Çekerse eğer, gerisi onların ferasetine kalmış…

Bakmadan Geçme