Ah bu dış güçler!
Avokado meyvesini biliyorsunuzdur. Biliyorsunuzdur diyorum çünkü belki inanmazsınız ben henüz tadına bile bakmadım. Tadına bakmadığım başka...
Avokado meyvesini biliyorsunuzdur. Biliyorsunuzdur diyorum çünkü belki inanmazsınız ben henüz tadına bile bakmadım. Tadına bakmadığım başka meyve var mı? Elbette var. Örneğin Hindistan Cevizi… İnanın biri verse nasıl yenileceğini bile bilmem. Ama size söz ilk fırsatta tatlarına bakacağım.
Avakodo’nun anavatanı Meksika imiş. Timsah armudu da deniliyormuş. Taze olarak tüketilir, ayrıca yemeklerde ve salatalarda kullanılırmış. İnternetten araştırdığıma göre çok besleyici bir meyve imiş. Şöyle imiş de böyle imiş…
Geçtiğimiz günlerde facebook’ta gördüğüm bir ileti ilgimi çekti. Önce inanmadım ve başka kaynaklardan da araştırdım. Konu şu: Avakado, ‘günah’ iddiasıyla Anadolu’ya 250 yıl geç gelebilmiş.
Yazılanlara bakılırsa, Patrona Halil İsyanı sırasında timsah ile ağacın ‘ciması’ söylentisiyle avokadonun gelişi 250 yıl ertelenmiş. Osmanlı’da, Molla Kâmil Efendi tarafından yetiştirilen ve İstanbul seçkinlerinin sofralarında yer eden avokadonun macerası Patrona Halil İsyanı ile son bulmuş.
Fırat Yağmurlu imzalı yazıda şu bilgiler vardı:
“Molla Kâmil Efendi kendisine mükâfat olarak ihsan edilen Yalova’daki arazisinde fenni ziraat usulleri kullanarak tecrübelerde bulunmaya girişmiştir. Bu tecrübelerin en ilginci ise daha önce Fransa’da görüp çok beğendiği avokado meyvesini Anadolu koşullarında yetiştirme çabasıdır. Uzun uğraşılar ve melezleştirmeler sonucunda Yalova iklimine dayanıklı avokado yetiştirmeyi başarmış ve mahsulünü bir risale ile saraya takdim etmiştir: “Avokad nam bu ağaca kim timsah armudu da derler, faidesi saymakla bitmez. Sayesi hoş, bakması ala, yemişi leziz ve şifadır. Meyvesi cennet taamı olup neyle yense yakışır, ağza ferahlık mideye küşayiş verir. Yağı sürülende cilde sedefi bir nur katar. Evrakı pişirilip içilse hasat-ül kilyenin (böbrek taşı) ilacudur…”
Meyvenin tadını beğenen Damat İbrahim Paşa verdiği davetlerde avokadoyu ikram etmeye başlamış ve moda haline gelen bu egzotik yiyecek kısa zamanda İstanbul seçkinleri tarafından benimsenerek sofralardaki yerini almıştır. Kâmil Efendi bu yeni nimetin yayılması ve halkın da istifadesi için gayret gösterdiyse de Zadegân bu konuya bigâne kalmış avokado, saray ve elit tabakanın dışında kullanılmamıştır.
Molla Kâmil Efendi’nin mesut zamanları ve avokadonun Osmanlı serüveni maalesef 1730 yılının Eylül ayında patlak veren Patrona Halil ayaklanması ile son bulmuştur. İsyancılar hamisi Damat İbrahim Paşa ile birlikte Kâmil Efendi’yi de olmadık zulümle halletmiş, ayaklanmaya katılan bir grubun telkini ile avokadonun timsah ile ağacın ciması ile mahsul olduğu söylentisi yayılmış; mekruh olduğu, Müslüman memlekette ziraatı ve yenilmesinin caiz olmadığı fetvası verilerek Yalova’daki tüm ağaçlar yakılarak tahrip edilmiştir. Böylelikle Türk tarihinin belki bu ilk modern tarım denemesi, bir grup tarafından durdurulmuş ve avokadonun tekrar ülkemize girişi ancak yaklaşık 250 yıl sonra olabilmiştir.”
**
Bu bilgileri okuduktan sonra “Hah işte demek ki ben de bu yüzden bu yararlı meyveye ısınamadım dedim.
Allah’ın nimetine biri çıkmış cennet meyvesi demiş, bir başkası da mekruh… Ne kadar ilginç değil mi?
Bakın bu tür bilgiler özellikle belli medya gruplarında yayınlanan tarihi Osmanlı veya Selçuklu temalı dizilerden öğrenemezsiniz. Aşklı meşkli ve konaklı zengin dizilerinden de öğrenemezsiniz.
Oradaki kadınlar ve erkekler hem güzel hem yakışıklıdır!
Oradaki giysiler Fransız modacılarını kıskandırır!
Oradaki yemekler, değme gurmelerin iştahını kabartır!
Oradaki yiğitlikler tarihin hiçbir döneminde görülmemiştir!
İşte ne olmuşsa olmuş bir anlık gaflete düşmüşüz ‘dış güçlerin’ oyunlarına gelmiş ve yenilmişiz. Hatta yenilmemişiz de yalan söyleyen tarih utansınmış.
Aslında Bilge Kağan bile zamanında uyarmış ama kimse dinlemediği için Çinlilere karşı yenik düşmüşüz: “… Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş. Çin milletine beylik erkek evlâdını kul kıldı, hanımlık kız evlâdını cariye kıldı. Türk beyler Türk adını bıraktı. …”
Ah bu dış güçler…