Adrese teslim kargo
“Bu başlıktan ne anlıyorsunuz?” desem, muhtemelen yüzde doksan beşiniz, “Bir malın bir adresten alınıp alıcının adresine...
“Bu başlıktan ne anlıyorsunuz?” desem, muhtemelen yüzde doksan beşiniz, “Bir malın bir adresten alınıp alıcının adresine teslim edilmesidir” diye yanıtlayacaksınız. Ben de öyle düşünüyordum ama fena halde yanıldığımı yaşayarak öğrendim. Kağıt üzerinde böyle yazıyor ama uygulama öyle değil maalesef. Kargo şirketleri, malı ve taşıma ücretlerini alırken çok titiz davranıyorlar da teslim ederken o kadar titiz davranmıyorlar. Şehir içlerinde belki kurallara uyuyorlardır (Emin değilim, belki diyorum) ama kırsal mahallelerde bu kurala asla uymuyorlar. Ödemiş’e on iki kilometre uzaklıkta ve düzgün bir yolu olan Kaymakçı Mahallesi’ne (nasıl mahalleyse) “Oraya aracımız yok” diye yük kabul etmeyen kargo şirketleri, Ödemiş’e yirmi-yirmi beş kilometre uzaklıktaki dağ köylerine (pardon mahallelerine) asla yük kabul etmezler. Dolayısıyla bir adresten alınıp alıcının adresine mal götürmek kavramı, burada geçersiz kalıyor. Ancak onların bulunduğu adresten siz alırsanız yükünüzü öyle kabul ediyorlar.
Eskiden bu işleri PTT yapardı. Özelleştirme adı altında çıkan yasalarla kargo şirketlerinin kurulup çalışmalarına olanak sağlandı. PTT’nin çalışma alanına rakip firmalar katıldı. Sayısını bilmiyorum kaç tane, yurt genelinde bu kargo şirketleri yerden mantar biter gibi türediler. İlk günler, yeni olmanın ve müşteri kapmanın arzusuyla bu kargo firmaları çok kaliteli hizmet veriyordu. Giderek firmaların çoğalması, doğal olarak rekabeti getirdi. Pastadan pay azalmaya başladı ki on iki kilometre olan bir yere “Aracımız gitmiyor” diyerek kargo kabul etmez hale geldiler. Yirmi dört saat içinde teslim edilmesi gereken kargoları iki-üç gün içinde teslim etmeye başladılar. Çok yazık. Kuruluş aşamasındaki çalışmalarıyla bugünkü çalışmaları arasında benim gözlemime göre gerileme kaydetmiş durumdadırlar. “Özel sektör, güzel sektör” anlayışıyla yola çıkanların da her özel sektörün güzel sektör olmadığını kendi gözleriyle gördüğünü sanıyorum.
***
Bizim Hasan’ın şikayeti
Bu yazıyı yazarken dükkanıma bizim Hasan geldi. Hal hatır sorduktan sonra esas konuya girdi:
– Hocam AKP belediyesi varken belediyenin yaptığı işleri çok eleştiriyordun. AKP belediyesi gitti, CHP belediyesi geldi. Şimdi CHP belediyesi her şeyi çok mu güzel yapıyor? Benim birçok şikayetim var örneğin. Bunları sana anlattığım halde hiçbirini dile getirmedin. Hayırdır hocam! Sen gördüğün yanlışları eleştirmekten vaz mı geçtin yoksa belediye bizden diye görmezlikten mi geliyorsun?
– Hasan, dükkanıma hoş geldin. Her zaman beklerim. Senin şikayetlerin, benim şikayetlerimdir. Hasan dün bir bugün iki, vakit erkendir daha. Kimsenin elinde sihirli değnek yok. Bekle bakalım. Bunu da eleştireceğimiz günler gelecektir. Her kim olursa olsun partisi fark etmez, biraz zaman tanımak gerek. Oy verdik diye eleştirmeyecek değiliz. Nerede bir yanlışlık varsa hepsini eleştireceğiz. Eleştirmeliyiz. Bu benden, bu senden diye ayırım yaparsak olmaz.
– Sana göre erkense bana göre geç hocam. Bizim CHP belediyesinden beklentimiz yüksek. İşe başlar başlamaz farkını görmek istiyoruz. Gün geçtikçe, beklentimizi göremeyince karamsarlığa düşüyoruz. Kafamızda şüphe oluşuyor. “Acaba başaramayacak mı?” diye düşünmeye başlıyoruz.
– Hasan, biraz daha bekleyelim bakalım. Bu işler, boyacı küpü değil. Batırıp çıkarmakla olmuyor. Biraz sabret.
– Sabır, sabır; nereye kadar?
– Hasan birer çay içelim, bunları sonra gene konuşuruz. Sen merak etme, ne kadar şikayetin varsa önümüzdeki günlerde hepsini dile getireceğim.
Çaylarımızı içtik, Hasan gitti.
Sevgi, saygı ve mutluluklar.
Bakmadan Geçme





