42 yıl önceki resim…

Hani bilirsiniz bir atasözü vardır: 'Allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettirir sonra da buldururmuş' Örgün eğitim...

Haber

Hani bilirsiniz bir atasözü vardır: “Allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettirir sonra da buldururmuş”

Örgün eğitim sürecinde de durum buna benzer bir şeydir. Yazın okulu özleriz kışın da tatili… Ya da yazın kışı, kışın da yazı…

Yine bilirsiniz, eskiden adına sömestre denilen yarıyıl tatili vardır. Şimdi o yarıyıl tatilinin böldüğü iki dönem de aradan ikiye bölünerek, bir eğitim-öğretim süreci 4 bölüme ayrılmış durumda. Yani tatili özlemeye fırsat bulamadan bir ara tatil daha geliyor.

Sakın öğretmenliğe özenmeye çalışmayın, “Siz de iki yıl daha okuyup öğretmen olsaydınız” derim…

**

Bugün itibarı ile ilk ve orta dereceli okullarda son döneme girmiş bulunuyoruz. Mayıs sonuna doğru yapılacak son sınavların ardından da Haziran ortasında yaz tatiline gireriz.

Bu iş böyledir. Okul günleri tatili özleriz, tatil günleri de okulu. Öğrenciler de öyledir.

Özetle bir hafta tatil yaptık ama okulu da özlemiş olduk…

**

Tatil öncesi Perşembe akşamı Facebook anılarda şöyle bir gezinti yaparken önüme bir fotoğraf düştü. 42 yıl önce, lise yıllarıma ait bir fotoğraf. Okulumuzda düzenlenen bir resim sergisi önünde, resim öğretmeniz Handan Şahbaz ile birlikte çekilmişiz. Lise 2 öğrencisiyiz ama sanki hepimiz birer ressamız. En solda en masum haliyle ben… O dönemin vazgeçilmezleri: Takım elbise ve kravat.

Şimdi öyle mi ya! Utanmasalar, öğrenciler okula pijamalarla gelecekler! İster istemez yıllar öncesine gittim tabii. Handan öğretmeniz hem resim hem de sanat tarihi derslerimize girerdi. Disiplinli ve çalışkan bir öğretmenizdi. Deyim yenide ise bize kök söktürürdü. Sütunlar, İyonlar, Dorlar… Suluboya, yağlıboya, guaj, pastel ve siyah-beyaz resim teknikleri…

Gençti, belki de aramızda 10 yaş vardı.

**

Perşembenin ertesi günü yani Cuma, okuldayım… Bornova’da oturan Birgili arkadaşım Servet Ali Çınar beni aradı…

“Sen, Gökçeada Öğretmen Lisesi mezunusun değil mi?”

“Evet!”

“Senin yaptığın bir resim okul sergisinde satıldı mı?”

“Evet!”

“Peki, o resmi kimin satın aldığını biliyor musun?”

“!!!… Herhalde bir subay satın almıştı, ama sen bunları nereden biliyorsun?”

“Hayır, yanlış hatırlıyorsun!”

“Peki, kim satın almış ve tanıyor musun?”

“Bir ziyaretinde anlatır ve resmin ile birlikte satın alan kişiyi tanıştırırım, seni arıyor!”

Hadiii! Gelin de heyecanlanmayın…

“Tamam, Mersin’e gidip geleceğim dönüşte kesinlikle uğrayacağım”

Ertesi gün üç günlüğüne Mersin’e gittim. Gittim gitmesine ama aklımda 1979’da Lise 2’de yaptığım resim ve resmi satın alan kişi var!

Uzatmayalım ve gelir gelmez soluğu Bornova’da aldım.

“İşte geldim!”

“Hoş geldin!”

Servet Ali, hemen telefona sarıldı ve birini aradı. “Hocam, bil bakalım yanımda kim var?”

Ses açık. Karşıdan gelen sesi ben de duyuyorum. Bir iki tahminden sonra “Selim mi yoksa!” dediğinde benim kalp atışı hızlanmaz mı?

“Bak şimdi telefonu ona veriyorum”

Lise öğretmeniz Uğur Adalıoğlu…

Dersimize girmediğini ama beni anımsadığını söyledi. Ben de öğretmenimizi, öğretmen olan eşini ve adada doğan ilk çocuklarının adını Gökçe koyduklarını gayet net hatırlıyordum. O da mutlu oldu…

Suluboya tekniği ile yaptığım resmimin, Gökçeada’daki evlerinin duvarında asılı olduğunu söylüyor öğretmenimiz. Ve beni Ada’ya davet ediyordu…

Telepati, Türkçe ’ye çevrilirse ‘uzaktan algı’ demek.

Bakmadan Geçme