23 Nisan üstüne
Hayatta hiçbir şey, bir öncekinin aynısının devamı değildir. Bir önceki ile bir sonraki arasında mutlaka bir...
Hayatta hiçbir şey, bir öncekinin aynısının devamı değildir. Bir önceki ile bir sonraki arasında mutlaka bir yenilik ve değişiklik vardır.
‘Aynı suda iki kere yıkanılmaz’ diyen Herakleitos, ‘İlkinden sonra o ırmaktan çok sular akmıştır, o artık aynı ırmak değildir. Bununla beraber kişi de artık ilk seferindeki kişi değil; yeni birisidir” demek istemiştir.
Şimdi burada biraz durup rahmetli Mustafa Erdal amcamızı anmak isterim. Çünkü bu yazıyı o yazıyor olsa idi burada mutlaka bir parantez açar ve Herakleitos’un kimliği hakkında kısa da olsa bilgi verirdi…
‘Işıklar içinde uyusun’ diyeceğim ama belki kimileri ‘Bu da ne yahu!’ diyecek. Fakat nur, ışık demektir. Nur içinde yatsın ile ışıklar içinde yatsın demek arasında kelime farkı vardır.
Mezarda nur ya da ışık olmayacağını hepimiz biliyoruz ama bu söz iyi insanların arkasından söylenen bir iyi niyet dileğidir.
Neyse… Erdal amcamızı da anmış olduk.
Gelelim sadete. Yani yazmak istediğim asıl konuya, asıl amaca.
İnsanlar arasında sevgi ve dayanışma bağlarını güçlendiren bayramlar, durduk yerde ilan edilmemiştir. Bu bayramların bir gerekçesi, bir ortaya çıkışı, bir de gelişim seyri vardır. Bu gelişim seyri, zaman içinde unutulur gider belki ama biraz merak edip araştırmak gerekebilir.
23 Nisan, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir gündür ve bu önemli gün bayram olarak kutlanır. Bayram olarak kutlanır ama günümüzde adeta çocukları sevindirmek için yapılan eğlenceye dönüşmüştür.
23 Nisan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından dünya çocuklarına armağan edilmiştir. Aslında bu bayram, üç önemli günün hatta bayramın birleştirilmiş ve ortaklaştırılmış halidir.
Tarih kitaplarının da yazdığı gibi, zorlu Kurtuluş Savaşı yıllarında (23 Nisan 1920) açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Türkiye Cumhuriyeti’nin halk idaresine tesliminin adıdır.
23 Nisan Millî Bayramı, TBMM’nin açılışının birinci yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır.
1 Kasım 1922’de de saltanat kaldırılmış. Önce 1 Kasım olarak kabul edilen, sonra 1935’te 23 Nisan Millî Bayramı’yla birleştirilen Hâkimiyet-i Milliye Bayramı, Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin (Çocukları Koruma Cemiyeti) 1927’de ilan ettiği ve ilki Atatürk’ün himayesinde düzenlenen 23 Nisan Çocuk Bayramı’nın kendiliğinden birleşmesiyle oluşmuştur.
Hakimiyet-i Milliye Bayramı, saltanatın kaldırılışının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu gerçekleştiren TBMM’nin açılışını ve egemenliğin padişahtan alınıp halka verilmesini kutlamak amacı taşırken, Çocuk Bayramı da savaş sırasında yetim ve öksüz kalan yoksul çocukları bir bahar şenliği ortamında sevindirmek amacını taşıyormuş.
1933’te Atatürk’le başlayan çocukları devlet makamlarına oturtma geleneği, uzun süre devam etmiş. Bu gelenek şimdi ne durumda tam olarak bilemiyorum ama bana göre anlamlı bir gelenekmiş.
Bayrama bugünkü adını da 1980 darbesinin Milli Güvenlik Konseyi vermiş.
Sonuçta kim ne zaman ne yaptı ise yapmış ve bayram bugünlere kadar gelmiş.
Bir ara il ve ilçelerde yapılan merkezi kutlamaların kaldırılması konusu ortaya çıkmış epeyce tartışılmıştı.
Bana göre küçük köy ve beldelerde merkezi olarak kutlama geleneği devam ettirilebilir ama büyük ilçe ve illerde okul çapında yapılan etkinliklerle kutlanmalı, merkezi olarak da bir salon kutlaması yapılmalıdır. Başkent Ankara’da da büyük ve merkezi bir kutlama yapılmaya devam edilmelidir.
19 Mayıs, 23 Nisan ve 29 Ekim, egemenliğin saltanat ailesinden alınıp millete/halka verilmesi açısından üç önemli tarihtir.
1 Haziran, Ödemiş’te işgalci kuvvetlere karşı o zamanki adı Hacı İlyas olan bugünkü İlkkurşun köyü önlerinde atılan kurşunun tarihidir. 3 ve 9 Eylül tarihleri de hem Ödemiş’in hem de İzmir’in kurtuluş tarihidir.
Özetle 23 Nisan, sadece bir çocuk bayramı değil, saltanatın yıkılışı ve egemenliğin halka veriliş tarihidir. Bayramı özünden uzaklaştırmadan, egemenliğin halkta olduğu bir düzenden uzaklaşmamak dileğiyle…