2. BADEM BIYIK VAKASI
Ödemişimde ayaküstü sohbetlerde hemen ilk sorulardan biri de 'Kimlerdensin ya da kimlerden…' olup gözlerde bakış heyecanlıdır....
Ödemişimde ayaküstü sohbetlerde hemen ilk sorulardan biri de ‘Kimlerdensin ya da kimlerden…’ olup gözlerde bakış heyecanlıdır. Bugün de bahsedeceğim kişi yine bademgillerden olup bizlere kızamık çıkartmaktadır. Kimden mi bahsediyorum? YSK Başkanı Sadi Güven’den… İkinci badem bıyık vakasını pazar akşamı bizlere bal gibi yaşattı. Cuma günkü yazımda da birincisine değinmiştim efem.
Şimdi izninizle biraz tadınızı kaçıracağım. Bir nefeste okumanız için burnunuza mandal, kafanıza da bir huni takarak sabırla okuyunuz.
YSK, referandum oylamaları başlamadan seçimin kriterini ilkesini belirlemişti. Ancak aynı YSK, 16 Nisan akşamı saat 17:00 gibi çok önemli bir ilkeyi göz göre göre ihlal etti. Denildi ki ‘Mühürsüz zarflar da geçerli olacak’
Mühürsüz bir zarf nasıl geçerli olabilir?
Ben seçimimi yapmak için kabine girdiğimde ilk fark ettiğim şey mühür oldu. Ne deniliyordu? ‘Mühürlerde tercih olacak’ Mühürde neden evet yazılıydı?
Zaten elimize verilen kağıt ikiye ayrılmış, birinde evet diğerinde hayır yazılıydı. Evet denilen yer beyaz, hayır denilen yer tam siyah olmamakla koyu gri bir tondu. Aslında her iki bölüm de beyaz kağıtta gelmeli ve mühürde de evet yerine tercih yazılmış olmalıydı. Daha bu aşamada haksızlık başlamış oldu.
Dakika bir gol bir başladık. Akşam saatlerinde sandıkların açılmasına bir saat kala mühürsüz zarfların kabul edilmesi gündeme getirildi.
Sonrasında evet, az bir yüzdelik oranla sollama yaptı. Sollama yaptı, kuralsız bir yol alış ile…
YSK Başkanı Sadi Güven, soyadı gibi güvenilir bir konuşma yapamadı. Bir kağıda bir mikrofona bakıp ‘Yav beni buraya neden çıkarttınız?’ der gibi geçiştirmelik bir açıklamada bulundu. Neymiş, hiçbir kuralsızlık yokmuş. Sanırım kendisinin 2010 yılında yürürlüğe giren ilkelerden de haberi yok.
Açıkça suç işleniyor. Demokrasi ile hukuk epey bir yara aldı. Daha şinanay bir haber de, ne olursa olsun YSK ‘ya dava açılıp da hak hukuk sorgulaması yapmak gibi bir hakkımız da şu an için görünmüyor. Çok vahim ve korkunç bir durum ile karşı karşıyayız.
Camilerin genelinde hocalar ellerine hazırlanıp verilen metinleri hutbe diye okudu. Evet verilirse ahiretimiz bile huzurlu olurmuş. Sözün bittiği yerdeyiz. Ahiretimiz huzurlu olsun olmasın diyen yok da bir dünya meselesini ahirete postalamaya ne gerek vardı?
Bu dünyada da ahirette de huzurlu olmanın tek yolu hak yememektir. Referandum öncesi de sonrası da haksızlıklar yapılmış, kul hakkı yenmiştir. Örtülü ödenekten ne kadar harcandı, “Cambaza bak cambaza” denilirken atı alan Üsküdar’ı geçti.
YSK Başkanı eline kağıt verilen, verildiği kağıdı okuyan sıradan bir memurdur, tıpkı bazı din adına konuşan hocalar gibi… Kendilerine sormak isterdim, siz hakikaten akşam yastığa başınızı koyarken uyuyabiliyor musunuz?
Orduya kumpas kurulduğunda onuruna yediremeyen Yarbay Ali Tatar’ın intihar etmeden önceki veda mektubundaki sözler hayallerimde, gece gündüz aklımdadır. Mektup çok içten yazılmış, adaletsizliğe hukuksuzluğa bir sitem başkaldırı var. Tatar’ın kızından istediği şey çok okuyup bir gün adaleti savunmasıdır.
Sen rahat nur ve huzurda uyu yarbayım, ailen de özlemini çektiğin adalet de sahipsiz değildir.