100 yıl önce 100 yıl sonra
Bayram bitti. Tabii tatil de… Kurban ve Ramazan'ın özelliğidir: Bayram boyunca büyüklere ziyaretler yapılır. Eller öpülür,...
Bayram bitti. Tabii tatil de… Kurban ve Ramazan’ın özelliğidir: Bayram boyunca büyüklere ziyaretler yapılır. Eller öpülür, eski bayramlardan söz edilir, yemekler yenir…
Sonra: “Hadi bakalım bize yol göründü”
Klasiktir. Yapmazsan olmaz…
Eski duayen köşe yazarları da bayram yazıları döşenirler…
Ben de bayram boyunca İzmir’de idim. Bazen, yazılarımın sonunu okumayanlar, yanlış yazdığımı veya hata yaptığımı sanıyorlar. Yayın tarihine dikkat etmeniz gerekiyor.
Son yayınlanan iki yazım arşivden idi. Biri bayram biri de Kent Konseyi ile ilgili önceki dönem yapılan seçimin ardından yazılan değerlendirme yazısıydı. Eski yazılar bir hatırlatma oluyor.
Ben belediye meclislerini önemserim. Yaptırım gücü olmasa da kent konseylerini de…
Kent konseyleri; mücadele eden, çevresine önem veren, danışan ve soran insanların buluştuğu bir kurum haline gelirse herkes için yararlı olur.
Kent Konseyleri, kariyer yapma veya CV doldurma yeri olmamalıdır.
Geçen dönem, tamamen ölü bir dönemdi. Üç beş ziyaret, üç beş basına açıklama, o kadar!
Dilerim önümüzdeki günlerde yapılacak genel kurulda, Ödemiş için yeni, iyi ve doğru fikirlere ve eylemlere sahip insanlar Kent Konseyi yönetimine seçilir.
**
Bugün biraz gündemden kopalım. Hatta İstanbul’a hiç girmeyelim!
Geçtiğimiz gün Independent Türkçe sitesinde okuduğum bir yazıyı sizinle de paylaşmak istiyorum:
3 ve 4 Haziran 1910… Bu tarihin en büyük soykırımlardan birinin yıldönümü olduğunu çok kimse bilmez. O günlerde, İstanbul sokaklarından toplanmış ve bir adaya hapsedilmiş tam 80 bin köpek katledildi. Tarihin en büyük hayvan katliamıydı.
İstanbul, tarihin her döneminde köpeği bol bir kent oldu. Bu kenti köpeklerle paylaşmayı bilenler, onlarla bir arada, bölüşerek yaşayanlar da çoktu, zulmedenler de.
Köpek nüfusundaki artış dönem dönem artınca yönetimler çare bulmaya çalıştı, bulunan çare genellikle köpekler için bir ‘‘toplama kampı’’ yapılması oldu ve kamp Marmara’nın ortasındaki Hayırsızada’da kuruldu.
Murat Bardakçı’nın verdiği bilgilere göre İstanbul köpekleri ilk toplu sürgünlerinden birini 19. yüzyılın ilk çeyreğinde, İkinci Mahmud zamanında yaşadı.
“Hükümdar İstanbul’da ne kadar köpek varsa yakalanıp adaya gönderilmesini buyurdu, birkaç gün boyunca şehirde belki de tek bir hayvan kalmadı ama İstanbullulardan hiç beklenmeyen tepkiler yükseldi: Halk ‘‘Hayvanlara eziyet etmek uğursuzluk getirir, başımıza iş açılır, köpekleri orada bırakmayalım’’ diye homurdanmaya başlayınca Hayırsızada’da sağ kalan köpekler yeniden teknelere konup İstanbul sokaklarına salındı. Ama uğursuzluk da geldi: Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın ordusu Kahire’den kalktı, Kütahya’ya kadar girdi… Mısır askerleri, Bursa taraflarına da şöyle bir uzanıp geri döndüler.”
İstanbul’un dört ayaklı sakinleri için ikinci sürgün yılı 1910 oldu. İstanbul Belediye Başkanı Suphi Bey, artan köpek nüfusu ‘sorununu’ çözmek için kolları sıvadı.
İstanbul’daki bütün köpeklerin toplanıp yeniden Hayırsızada’ya yollanmasını emretti. Sadece birkaç günde Hayırsızada’nın nüfusu 80 bin köpekten oluşuyordu. 4 Haziran’da İstanbul sokakları Belediye Başkanı Suphi Bey’in tam da gönlüne göre olmuştu: Köpek kalmamıştı.
Hayırsızada sadece kayaydı, ağaç yoktu, köpekler açlıktan, susuzluktan perişan durumdaydı.
Sahile yakın evlerde oturanlar sabaha kadar aç ve susuz köpeklerin haykırışını dinledi.
80 bin köpeğin bu çaresizliği birkaç gün sürdü. İstanbullular o günler boyunca bu korkunç ulumaları, havlamaları dinledi.
Giderek azalan sesler birkaç günün sonunda kesilmişti.
Çünkü açlıktan çaresiz kalan köpekler birbirlerini yemiş, geriye çok azı kalmıştı.
O günlerde İstanbul’da ardı ardına yaşanan depremleri halk bu olaya bağladı.
Hayırsızada’da hayatta kalmayı başaran birkaç köpek İstanbul’a geri getirildi. Hayırsızada (Sivriada) ise yaklaşık 7 yıldır, orada ölen 80 bin köpeğin anısına dikilen bir ‘anı taşı’na ev sahipliği yapıyor.
**
100 yıl önce neler olmuş… Bugün hayırla yad etmedik.
Kimbilir! 100 yıl sonra yaşayanlar bugün yaşananları nasıl anacaklar!
Bir başka yazıda da fareler, kediler ve Hümanizm’den bahsedelim…